19 Ocak 2012 Perşembe

KADIN ve SİYASET (YAZAN: SULTAN ÇAMUR)


Sevgili Kadın Arkadaşlarım;
12 Haziran 2011 tarihinde yapılacak olan genel seçim, kadınların siyasette yeterli sayıda yer alması tartışmasının, kadın gündeminin öncelikli konularından biri olmasına neden oldu. Bu nedenle bu yazının konusunu kadın ve siyaset olarak belirlemenin uygun olacağını düşündüm.
Siyasal kararlar, karar verenlerin kendi toplumsal konumlarına, topluma ve sorunlara bakış açılarına bağlı olarak şekillenir. Karar verici durumdaki kişi kararlarını, kendi sorunlarına, kendi önceliklerine ve kendi çözüm yollarına göre belirler. Kadınların ve erkeklerin, toplumsal cinsiyet rollerinden ve toplumdaki farklı konumlarından kaynaklanan farklı sorunları vardır. Kadınların yaşadığı sorunların çözümü için yeterli çalışmaların, ancak kadınların siyasetin içinde olmasıyla gerçekleşebileceğine inanıyorum.
Kadınların siyasi temsili önemlidir. Çünkü;
Nüfusun yarısı kadın, yarısı erkek olduğuna göre, siyasette de yarı yarıya temsil edilmeleri gerçek demokrasinin gereğidir.
Kadınların yaşadığı sorunların çözülmesi, bu sorunları bizzat yaşayan kadınların siyasal alanda yeterince temsil edilmesiyle mümkündür.
Kadınların farklı deneyimlerinden kaynaklanan farklı bakış açıları ve çözüm önerileri, her toplumsal soruna yaklaşımda temsil edilmediği zaman, bu sadece kadınlar için değil, bütün toplum için bir eksiklik olmaktadır.
Türkiye’de, pek çok Avrupa ülkesinde kadınlara seçme ve seçilme hakkının tanınmamış olduğu 1934 yılında kadınlara seçme ve seçilme hakkı verildi ve kadınların oy kullandığı ilk seçim olan 1935 yılı ara seçimlerinde kadınlar 18 milletvekili ile Meclis’te temsil edildiler. Bu gün geldiğimiz noktada Türkiye Büyük Millet Meclisinde 50 kadın milletvekili yer almaktadır.  
Kadınların ulusal ve yerel siyasetteki oranının düşük olması, kadınların kendi yaşamları hakkında verilen kararlara katılamamasına neden olmaktadır. Bu nedenle kadınların eğitimden çalışma yaşamına, aile yaşamından sağlığa ve uğradığı şiddete kadar, yaşadığı ağır sorunlar ve eşitsizlik sürmektedir. 
Kadınların siyasette ve karar mercilerinde yeterince temsil edilmesi için kadın örgütleri uzun zamandır çaba harcamakta ancak istenen sonuç alınamamaktadır.
Kadın Adayları Destekleme ve Eğitme Derneği, kısa adıyla KADER, 2007 Temmuz’undaki genel seçim öncesinde, siyasi partilere ve kadın erkek tüm milletvekili adaylarına yönelik bir “Kadın Siyaseti Programı” hazırladı. Programda siyasi talepler ve bunların gerçekleştirilmesi için yapılacaklar yer almıştı. Bu program hazırlanırken pek çok kadın örgütünün de fikri ve desteği alınmıştı. Bu taleplerin bu seçimde de güncelliğini koruduğunu düşünerek programın başlıklarından söz etmek istiyorum:
Devlet Politikaları ve Kurumsal Yapıda Değişiklikler,
Seçim ve Atamayla Belirlenen Karar Organlarında Eşit Temsil ve Katılım
Eğitim ve Öğretimde Fırsat Eşitliği
Kadın İstihdamı, Çalışma Yaşamında Fırsat Eşitliği ve Kadın Yoksulluğu ile Mücadele
Sağlık Hizmetlerinden Yararlanmadaki Mağduriyet ve Önlemler
Yaygın Şiddetin Önlenmesi
Kadın sorunlarının bu seçim yaklaşırken de çözülmemiş olması nedeniyle, 12 Haziran 2011 seçimleri öncesi, kadınlarla ilgili yapılması gerekenleri gündeme getirmek ve baskı oluşturmak üzere bir araya gelen kadın örgütleri, akademisyenler, gazeteciler, yazarlar ve iş dünyasının önemli isimleri "Haklı Kadın Platformu" adında bir platform oluşturdu. Platform, 12 Haziran 2011 Genel Seçimleri öncesinde kadınların da eşit söz hakkına sahip olduğu bir meclis oluşturabilmeyi hedefliyor. Platform, kadınların mecliste erkeklerle eşit şekilde temsil edilmesini; şiddetin her türlüsünden korunmasını; toplumsal cinsiyet eşitliği için gereken adımların ivedilikle atılmasını; istihdamda hak ettikleri yeri bir an önce almasını ve kadınları koruyan yasaların kâğıt üzerinden hayata geçirilmesini sağlayabilmek için çalışıyor. Platformu oluşturan kadın kuruluşlarının temsilcileri, ortak bir çağrıda bulunarak, yaklaşan genel seçimler öncesi daha fazla kadın adayın, seçilebilecek yerlerden aday gösterilmesini istedi. Platformun tanıtım basın toplantısında verilen bilgilere göre;
Türkiye kadın erkek eşitliği sıralamasında 134 ülke arasında sondan 9'uncu, Meclisteki kadın oranı konusunda 181 ülke içinde 105'inci. Bakanlar Kurulu'nda bulunan 25 bakandan sadece 2’si kadın. TBMM'de çalışan 17 ihtisas komisyonunda görev yapan 477 milletvekilinden sadece 45’i kadın. Plan bütçe komisyonunun 40 üyesinden hepsi erkek, kadın yok. 16 Büyükşehir Belediye Başkanı arasında kadın başkan yok. 2 bin 403 Belediye başkanından sadece 26'sı kadın. 3 bin 281 İl Genel Meclisi üyesinden sadece 115'i kadın. Her 100 muhtardan 2'si kadın. Mayıs 2008'den beri Türkiye'de bir kadın vali yok. Kadın Vali Yardımcısı sadece 5. Kadın kaymakam 16.
Toplumdaki kadına karşı ayırımcılık, cinayet, haksızlık sebeplerinin altında yatan en önemli nedenin, siyasette ve bürokraside kadın sayısının hak ettiğinin çok altında bulunması olduğu ifade edildi. Mecliste daha fazla kadın görmek ve daha fazla bakan atanması, meclis komisyonlarında daha fazla kadın milletvekiline yer verilmesi istendi. Platformun öncelikli konuları; mecliste eşit temsil, kadın istihdamının artırılması, kadınları ilgilendiren tüm bütçelerin yükseltilmesi, şiddetin önlenmesi için kararlı adımlar atılması ve yasaların uygulanabilir hale getirilmesi. Seçimlere kadar yoğun olarak Meclis’e daha fazla kadın girmesine yönelik çalışmalar yapacak olan Platform, seçimlerden sonra ise kadınlarla ilgili verilen sözlerin tutulup tutulmadığını izleyecek ve kamuoyuyla paylaşacak. Platform; cinsiyet eşitsizliğine sebep olan her türlü uygulamanın yakın takipçisi olmayı amaçlıyor.

Yasalara göre kadın ve erkek eşit ve kadınların siyasete girmesine bir engel görünmüyor. Yaşanan durum ise, kadınların siyasete girmesini zorlaştıran pek çok engel olduğunu gösteriyor; Yoksulluk, eğitimsizlik, işsizlik, din ve etnik köken erkeklerin baskısı altında yaşama, ev işleri, ailedeki çocuk, yaşlı, engelli bireylerin bakımını üstlenme, kadınlara uygulanan cinsiyet ayrımcılığı, kültürel ve ahlaki normlar, kadınlarda yaratılmış özgüven eksikliği, kadınların siyaseti kirli ve erkeklere özgü bir alan olarak algılamaları kadınların siyasete uzak durmalarına neden oluyor. Siyasete girmek isteyen kadınlar için, parti üyeliği ve milletvekili adaylığı başvuru ücretleri, siyasal etkinliklere ve örgütlere ulaşma güçlüğü, siyasal örgütlerin kadınlara yeterli destek vermemesi ve siyasetin, erkeklerin aile ve ev hayatını önceliğe koymayan yaşam tarzlarına uygun olarak düzenlenmiş durumda olması engeller yaratıyor.

Bu engeller ve Meclisteki kadın sayısının azlığı, yasadaki eşitlik söyleminin soyut kaldığını ve kadınların siyasette daha çok temsil edilmeleri için özel önlemler alınması gerektiğini gösteriyor. Kadınların siyasete girmesini engellediğini belirlediğimiz ve aynı zamanda kadınların insanca yaşamalarını engelleyen bu sorunların çözümü de yine, kadınların Mecliste yeterince temsil edilmesiyle sağlanabilecektir.  Çünkü erkeklerin çoğunlukta oldukları Mecliste her zaman kadın sorunlarından daha önce gelen sorunlar gündemde oluyor ve kadınlar yoksul, eğitimsiz olmaya, şiddete uğramaya, cinayete kurban gitmeye mahkûm oluyorlar.
Kadınların aday listelerinde seçilebilir sıralarda, belli oranlarda bulundurulma zorunluluğu yasal olarak getirilmeli. Kadınların Mecliste en az %40 oranında temsil edilmeleri, Meclisin çoğunluğunu kadın politikaları yönünde ikna etme olanakları doğuracak ve politik kültürü etkileme güçleri olacaktır. %40 kritik eşiktir. %40’tan daha düşük bir temsilde, şu anda yaşanan durumda olduğu gibi, Meclise giren kadınlar erkeklerin koyduğu kurallarla, erkeklerin getirdiği gündemle uğraşmak durumunda kalmakta ve kadınları temsil etme güçleri olamamaktadır. Böylece kadın olduğu halde kadınları temsil etmeyen temsilcilerin, erkeklerden farkı kalmamaktadır.
Kadınları siyasi alanda güçlendirmek için eğitimlere ve örgütlenmeye gereksinimleri vardır. Öncelikle, kadınlara, yaşadığı eşitsizlikleri görmek ve çözüm üretmek için duyarlılık geliştirme eğitimleri yapmak gerekir. Etkin olmak istedikleri siyaset alanını tanımak, deneyim paylaşımı yoluyla kadınların birbirlerinden öğrenmelerini sağlamak, kadınlar arasında bilinci ve dayanışmayı artırıcı bilgi ve beceri edinmelerini sağlayıcı eğitimlere gereksinim vardır. Kampanyalarla, dayanışma ağlarıyla, kadın adayların ve kadın seçmenlerin eğitiminin sağlanması gerekmektedir. Bu çalışmalar çeşitli düzeylerde yapılmaktadır ancak daha yaygın olarak yapılması gerektiği ortadadır. Kadınlar olarak birbirimizle dayanışma içinde olmamız, hayatı birbirimize kolaylaştırmamız, siyasetin kadınların da etkin olacağı bir hale getirilmesi için baskı grubu olmamız gerekiyor.
Her geçen gün ağırlaşan kadın sorunlarının çözümü, kadınların Mecliste ve karar organlarında yeterli temsiline bağlı.
06.04 2011

Yazan: Sultan Çamur
Sosyal Hizmet Bilim Uzmanı
Kamu Yönetimi Bilim Uzmanı

İPEK SESLENİŞ


KADIN

YAZAN: NAZIM HİKMET -SESLENDİREN: BANU DURMAZ

Kimi der ki kadın
Uzun kış gecelerinde yatmak içindir.
Kimi der ki kadın
Yeşil bir harman yerinde
Dokuz zilli köçek gibi oynatmak içindir.
Kimi der ki ayalimdir,
Boynumda taşıdığım vebalimdir.
Kimi der ki hamur yoğuran.
Kimi der ki çocuk doğuran.
Ne o, ne bu, ne döşek, ne köçek, ne ayal, ne vebal.
O benim kollarım, bacaklarım, başımdır.
Yavrum, annem, karım, kız kardeşim,
Hayat arkadaşımdır.

BEN KADINIM

YAZAN VE SESLENDİREN / ÜLFET ÖZYAVUZ


Cenneti, cehennemi var etmiş tanrı,
Bir de düzen kurmuş kendince
Yerleştirmiş boşluğa yıldızları, dünyayı,  güneşi
Semanın yedinci katından seyrederken alemi
Düşünüp de demiş ki meleklerine 
Artık zamanıdır yaratayım insanı,
Suyla toprağı karıştırıp yapmış çamurdan ademi
Üfleyip can vermiş bedenine
Bir de eş lazım demiş ademe
Koltuk altından koparmış bir deri
Onunla da var etmiş beni
Ben kadınım
Sarışınım, kumralım, karayım
Dünyanın her yerinde ben varım
Erkeğine eş,  çocuğuna ana, kardeşine bacıyım
Ben kadınım
Aşığın kara sevdası
Adına şiirler yazıp, türküler yakılan
Mabedi yapılıp tapılan
Ben kadınım
Ülkeye, Irka, insana göre değişir değerim
Kimi yerde sövülüp dövülen
Kimi yerde öpülüp sevilen
Kimi yerde baş tacı edilen
Kimi yerde ise köleyim
Ben kadınım
Savaşta asker, tarlada ırgat, ocak başında aşçıyım
Dişi kuşum ben, yuva yapan
Ben kadınım
Erkeğe eş denilip yaratılan
En önemli görevle donatılan
Bedeninde, bedene can katan
Doğurduktan sonra da, rızkını göğsünden akıtan
Bütün bunlara rağmen, insan değil de kadın hakkı arayan
Ben kadınım

CEFALIM

YAZAN VE SESLENDİREN: GÜLTEN ŞAHİN

Doğurgansın, üretkensin, çalışkansın
Ama sen, susmalısın
Çünkü kadınsın cefalım
Fırtınalar kopar içinde
Hamaratsın, akıllısın
Kızsın, kadınsın, anasın
Çocuk bakmalısın cefalım
El ele olmalısın, bütün haklarını bilmelisin
Utanmadan dimdik yürümelisin
Sonuna kadar direnmelisin cefalım
Bükme boynunu öyle
Utandırmasın ananın yaşadıkları seni
Kadın erkek omuz omuzasın
Mutluluk, başarı senin hakkın cefalım

SEN KADIN

YAZAN VE SESLENDİREN ÜLFET ÖZYAVUZ

Yanınızdayken horladığımız
Uzaklaşınca dayanamadığımız
Bir an bile ayrı kalamadığımız
Sen kadın
Anamız olur, karşılıksız seversin
Bacımız olur, ana gibi desteklersin
Karımız olur taparsın sen
Hiç şikâyet etmezsin
Başına geleni çekersin
Dayağa, kavgaya, kumaya
Kaderim der katlanırsın
Cefakâr bir emekçisin
Sen kadın
Sensiz asla olunmaz
Sensiz nefes bile alınmaz
Yaşamımızın yoldaşısın
Gönlümüzün kara sevdası
Sen kadın

EKMEK VE GÜL

YAZAN: JAMES OPPENHEIM

ÇEVİREN: METİN DEMİRTAŞ

SESLENDİREN: MEHTAP DÜZYURT

Yürüyoruz yürüyoruz, günün aydınlığında
Donuk fabrika bacalarına, yoksul mutfaklara
Çarpıyor sesimiz ve birden parlayan
Bir ışık gibi ulaşıyor insanlara
'Ekmek ve gül! Ekmek ve gül! '

Yürüyoruz yürüyoruz, erkekler için de yürüyoruz
Çünkü hâlâ bizim oğullarımızdır onlar
Ve biz hâlâ analık ederiz onlara
En zorlu iş, en ağır emek
Ve çalışmak doğuştan mezara dek
Ve böyle sürüp gitsin istemiyoruz
Yaşamak için ekmek
Ruhumuz için gül istiyoruz!

Yürüyoruz yürüyoruz kol kola
Saflarımızda ölüp gitmiş arkadaşlarımız
Ve türkümüzde onların kederli 'Ekmek! ' çığlıkları
Çünkü bir köle gibi çalıştırıldı onlar
Sanattan, güzellikten, sevgiden yoksun
Biz de bugün hâlâ onların özlemini haykırıyoruz
İş ve ekmek istiyoruz
Ama gül de istiyoruz

Yürüyoruz yürüyoruz, yan yana, güzel günler adına
Kadınız, insanız, insanlığı ayağa kaldırıyoruz
Paydos bundan böyle köleliğe, aylaklığa
Herkes çalışsın, bölüşülsün kardeşçe, yaşamın sundukları
İşte bunun için yükseliyor yüreklerimizden
Bu ekmek ve gül türküleri
Ve yineliyoruz hep bir ağızdan
'Ekmek ve gül! Ekmek ve gül! '


YAŞADIKLARIMDAN ÖĞRENDİĞİM BİRŞEY VAR

 YAZAN: ATAOL BEHRAMOĞLU

SESLENDİREN ŞULE SEPİN

Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı, yoğunluğuna yaşayacaksın bir şeyi
Sevgilin bitkin kalmalı öpülmekten
Sen bitkin düşmelisin koklamaktan bir çiçeği

İnsan saatlerce bakabilir gökyüzüne
Denize saatlerce bakabilir, bir kuşa, bir çocuğa
Yaşamak yeryüzünde, onunla karışmaktır
Kopmaz kökler salmaktır oraya

Kucakladın mı sımsıkı kucaklayacaksın arkadaşını
Kavgaya tüm kaslarınla, gövdenle, tutkunla gireceksin
Ve uzandın mı bir kez sımsıcak kumlara
Bir kum tanesi gibi, bir yaprak gibi, bir taş gibi dinleneceksin

İnsan bütün güzel müzikleri dinlemeli alabildiğine
Hem de tüm benliği seslerle, ezgilerle dolarcasına

İnsan balıklama dalmalı içine hayatın
Bir kayadan zümrüt bir denize dalarcasına

Uzak ülkeler çekmeli seni, tanımadığın insanlar
Bütün kitapları okumak, bütün hayatları tanımak arzusuyla yanmalısın
Değişmemelisin hiç bir şeyle bir bardak su içmenin mutluluğunu
Fakat ne kadar sevinç varsa yaşamak özlemiyle dolmalısın

Ve kederi de yaşamalısın, namusluca, bütün benliğinle
Çünkü acılar da, sevinçler gibi olgunlaştırır insanı
Kanın karışmalı hayatın büyük dolaşımına
Dolaşmalı damarlarında hayatın sonsuz taze kanı

Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara, göğe, bütün evrene karışırcasına
Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır
Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana.


KADINLARIMIZ

YAZAN VE SESLENDİREN: NİYAZİ ECE

Kadınlar canımız
Hem de özümüz
Başımızın tacı kadınlarımız
Kadınlar olursa güler yüzümüz
Başımızın tacı kadınlarımız
Onlar yuvamızın temel taşıdır
Hemi ekmeğidir, hemi aşıdır
Hemi sırdaşıdır, hemi eşidir
Başımızın tacı kadınlarımız
Yeşil bahçemizde gonca gülümüz
Arı kovanında petek balımız
Kadınlar olmasa e olur halimiz
Başımızın tacı kadınlarımız
Sevdiğine cilve eder, naz eder
Gönlü kırılırsa sitem naz eder
Kara kışımızı onlar yaz eder
Başımızın tacı kadınlarımız
Niyazi Ece’yim
Dolaşıp gezdim
En güzel hisleri kadında sezdim
Bazen öpüp sevdim, bazen de kızdım
Başımızın tacı kadınlarımız

SEN, SEN, SEN  (HER ŞEY SENDE GİZLİ)

YAZAN: CAN YÜCEL

SESLENDİREN ŞULE SEPİN    

Yerin seni çektiği kadar ağırsın,
Kanatların çırpındığı kadar hafif..
Kalbinin attığı kadar canlısın,
Gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç...
Sevdiklerin kadar iyisin,
Nefret ettiklerin kadar kötü..
Ne renk olursa olsun kaşın gözün,
Karşındakinin gördüğüdür rengin..
Yaşadıklarını kâr sayma:
Yaşadığın kadar yakınsın sonuna; ne kadar yaşarsan yaşa,
Sevdiğin kadardır ömrün..
Gülebildiğin kadar mutlusun.
Üzülme bil ki ağladığın kadar güleceksin
Sakın bitti sanma her şeyi,
Sevdiğin kadar sevileceksin.
Güneşin doğuşundadır doğanın sana verdiği değer
Ve karşındakine değer verdiğin kadar insansın.
Bir gün yalan söyleyeceksen eğer;
Bırak karşındaki sana güvendiği kadar inansın.
Ay ışığındadır sevgiliye duyulan hasret,
Ve sevgiline hasret kaldığın kadar ona yakınsın.
Unutma yagmurun yağdığı kadar ıslaksın,
Güneşin seni ısıttığı kadar sıcak.
Kendini yalnız hissetiğin kadar yalnızsın
Ve güçlü hissettiğin kadar güçlü.
Kendini güzel hissettiğin kadar güzelsin..
İşte budur hayat!
İşte budur yaşamak,
Bunu hatırladığın kadar yaşarsın
Bunu unuttuğunda aldığın her nefes kadar üşürsün
Ve karşındakini unuttuğun kadar çabuk unutulursun
Çiçek sulandığı kadar güzeldir,
Kuşlar ötebildiği kadar sevimli,
Bebek ağladığı kadar bebektir.
Ve her şeyi öğrendiğin kadar bilirsin,
bunu da öğren,

SEVDİĞİN KADAR SEVİLİRSİN...

ÇEKİN ELİNİZİ BAŞIMIZDAN (YAZAN: GÖNÜL DEVECİ)


Aklımın erdiğince, bilgimin yettiğince bir kadın olarak sıkıntılarımızı, sorunlarımızı yazmak istedim. Yazacaklarım tamamen kadınların sıkıntısı diye düşünüyorum.
Ben erkek düşmanı değilim. Sadece haklarımızın ve sorunlarımızın derdindeyim. Bazen biz kadınları gereksiz yere onurlandırıp bazen de hiç hak etmediğimiz şekilde inciterek sorunlarımızı unutturdular. “Kızını dövmeyen dizini döver, kadının sırtından sopayı karnından sıpayı eksik etmeyeceksin, elinin hamuruyla erkek işine karışma.” gibi birçok örnekler vardır. Ya da “kız evladı, öz evlat, yuvayı dişi kuş yapar, ağlarsa anam ağlar, gayrısı yalan ağlar, cennet anaların ayaklarının altında.” gibi avutucu sözlerle avutmuşlar bizi. Canımızı, gözümüzü kırpmadan verebileceğimiz vatana; “anavatan, anayurt, ana cadde.” gibi sıfatların olduğu benzetmelerle de onurlandırmışlar bizi. Oysaki biz ruhumuzu okşayacak  “laf olsun.” Şeklindeki doyumdan çok kanunlar önünde eşit olmak istiyoruz. 2. yurttaş olmak istemiyoruz. Atatürk’ümüzün kurduğu cumhuriyetin Türk kadınını görmek istediği yerdeki Laik Cumhuriyet adını korumak istiyoruz.
Siyasetçiler çekin elinizi başımızdan. Örtümüzle değil, beynimizle hak ve sorunlarımızla gündeme gelelim. Türkiye büyük millet meclisi hepimizin; sizin tekelinizde değil. Dönelim biz kadınlara. İğneyi kendimize çuvaldızı karşımıza batıralım. Biz kadınlar niçin haklarımıza sahip çıkmıyoruz? Haklarımızın alınması ile ilgili mücadeleyi düpedüz erkeklerin lütfuna bırakmışız. Onlar ne derse, ne kadar ne verirse onunla yetinmişiz. Biz eğitimimizle niçin gündeme gelmiyoruz? Çoğunluğumuz babanın, ağabeyin; yani aile erkeklerinin kararıyla ya da, eşimizin onayıyla işe girebiliyoruz. Bu bile okuyan, kırsaldan kente gelebilen şanslı kadınların elde edebildiği bir hak.
Hatırlıyorum da, eskiden rengarenk, çeşit çeşit başörtüleri genç kızların çeyiz sandıklarının vazgeçilmeziydi. Başörtülü bir kadın gördüğümüzde, “abla, teyze ya da, anne.” diyerek saygı gösterirdik. Çocukluğunu epeyce yaşamış bir kişi olarak hiçbir gün başörtüsünün midemi bulandırdığını, sinirimi bozduğunu hatırlamıyorum. Hatta gündemimde bile değildi. Bence o zamanlar başı açıklık eğitimin, okumuşluğun; yani aydın insanların simgesiydi. Ne zaman başı açık birini görürsek, onun etrafını sarar soru üstüne soru sorardık. Çünkü onlar bizce eğitimin simgesiydiler. Kimse başının niçin açık olduğunu sorgulamaz ve onu haksız bir biçimde yargılamazdı. “Keşke biz de böyle olsak”. diye çoğunun aklından geçtiğinden eminim. Ne biz onları, ne de onlar bizi başkalandırmaz ve yargılamazdık.
Türk Medeni Kanunu İsviçre’den alınmıştır. Ne var ki biz İsviçre’deki kadınlardan önce kadın olarak seçme ve seçilme hakkını elde etmiş; daha o günlerde çeşitli dernekler kurarak siyasete atılmış ve ilk meclisin oluşumunda bile kadın milletvekilleri olarak ülkenin yönetiminde söz sahibi olmuşuz.
Ülkemizin tarihine baktığımızda, Cumhuriyet kazanımlarının yok olmaya başlamasıyla birlikte, kadın hakları da hızla gerilemiş, kadının kazanımları ellerinden alınmış, kadın evine hapsedilmiş, işten ve eğitimden çekilmiş; bunlar yetmiyormuş gibi şekli baskılar başlamıştır.
Günümüze geldiğimizde seçim meydanlarında, televizyonlarda, mecliste, siyasetçiler ne zaman dara düşseler başörtüsünü gündeme getirip suni gündem yaratıyorlar.ve hiç gündemden düşürmedikleri için de dardan çıkma malzemesi olarak yedeklerinde tutup kullanıyorlar.
Seksenlerden sonra bu baskılar iyice yoğunlaşıyor ve bizlere de iyice kabul ettiriliyor. Bizlerse bu yanlış tavrı sessiz sedasız izliyoruz. Biz kadınlar birlik olup sesimizi duyurmuyoruz. Gerek kadın örgütleri, gerekse kadın siyasetçilerimiz, kadınlar adına bizler de mecliste, eğitimde, işte varız. Bunlar önce bizim insan olmaktan ötürü haklarımız; yani bizler de “hayatın içindeyiz.” diye haykırmıyoruz. Bizi sadece oy veren kişiler olarak görmeyin. Biz de eğitimde, istihtamda, ülkenin yönetiminde söz ve karar sahibi olmalıyız. Bizim gerçek taleplerimiz var. Bu talepler her şeyden önce bizim anayasal haklarımızdır. Biz kadınlar olarak eğitim, iş, yönetim konularında gündeme gelebiliriz. Bu aslında bizim elimizde. Eğer Kadınlar olarak birliği sağlayıp direnebilsek, bunların hiç birisi olmayacak şeyler değil. Yeter ki biz olduğumuz yeri bilelim. Durduğumuz yerde sağlam duralım.
Bazen düşünüyorum, ülkemiz nüfusunun yarısını kadınlar oluşturmakta. Şöyle bir yöntem kullanılamaz mı? Oy verme zamanlarında bizleri sadece oy veren olarak gören anlayışa karşı birleşip sandığa topluca gitmememiz halinde, ortamı allak bullak etmez miyiz? Eylemlerin en kalıcısını gerçekleştirmiş olmaz mıyız? Bu sorunun cevabını bile kendim veriyorum. Elbette ki evet. Kazanım yüzde yüz bizim lehimize olacaktır. Şöyle haykıralım mı kadınlar? “Bizim derdimiz başörtüsü değil. Çekin elimizi başımızdan.” Biz iş istiyoruz. Okumak istiyoruz. Ekonomik güvence istiyoruz. Kendi kararımızla özgürce evlenmek istiyoruz. Aydın, üretici anne olmak istiyoruz. Kendimizi haklarımızla güvencede hissedebileceğimiz, sağlıklı kanunlar istiyoruz.
Ben mayo giydiğim ya da, açık giyindiğim için mahalle baskısı görmek istemiyorum. Çünkü ben kimsenin açık ya da, kapalı olduğuna hiçbir şekilde müdahale etmiyorum. Ama onlar bana “emekli de olmuşsun, niçin kapanmıyorsun?” diye baskı yapma hakkını kendilerinde buluyorlar. Bu konuda uyardığımda ise, “biz seni düşünüyoruz.” diyorlar. Haklılar da. Çünkü başımızdaki liderler durmadan başörtüsüyle uğraşıyorlar. Hiçbir şekilde düşünmüyorlar. Oysa ki biz şiddete maruz kalıyoruz, eziliyoruz, horlanıyoruz. Kendi başımıza karar veremiyoruz. Hayati kararlar alamıyoruz. Töre cinayetlerinde faturaları biz kadınlar ödüyoruz. Sığınma evlerine, Morçatıya biz muhtaç oluyoruz.
Sorunlarımız saymakla bitmez aslında. Bu kadar sorunlarımız varken neden sadece başımız ve örtüsüyle uğraşıyorlar? Bir türlü anlayamam. Biz kadınlar bu kadar örgütsüz, bu kadar zayıf mıyız? Keramet başörtüsünde olsaydı eğer, herkes seve seve başını örterdi. Oysa siyasetçilerimiz de bunun böyle olmadığını biliyorlar. Bunu bir simge olarak kullanıyor ve gündemi saptırmanın bir yöntemi olarak görüyorlar. Bu konuda da akıllı davranıp dini istismar ederek kullanıyor ve insanların zihinlerini allak bullak ediyorlar. Oysa gerçek Müslümanlar çok iyi bilirler ki, açık olmak ne namaza, ne oruca, ne de başka ibadetlere engeldir.
Ben açık bir kadın olarak bütün ibadetlerimi gerçekleştiriyorum. Hiç de mani olmadığını biliyorum. Kızımın başörtülü ya da açık olması benim hiç derdim değil. Benim derdim; onun sağlam adımlarla yarınlara yürümesidir. Toplumda söz ve karar sahibi olmasıdır.
Verilenlerle değil, gerçekte elde ettiğimiz haklarımızla yaşayacağımız günlere kavuşmamız dileğiyle. Unutmayalım doktor olmak da, ilaç da, reçete de, tedavi görmek te; hepsi bizim elimizde. Yani kadınların örgütlü olmalarına bağlı diye düşünüyorum. Keşke biz kadınlar coşkun akan sel olabilsek. Belki sesimizi duyururuz. Coşkun sel; damlaların bir araya gelip coşmasıdır. Coşarken engel tanımaz bendini yıkar. Hedefi; dereye, ırmağa, nehire, sonunda denize kavuşmaktır. Deniz de kayıklara, yatlara, vapura, gemiye yatak olur. Yüzme; bilen insanlara zevk, bilmeyenlere mezar olur. Damla olarak kalsaydı eğer, varlığını hissetmezdik. Bunlardan da anlıyoruz ki, tek başımıza yol alamayız kadınlar. Meydanı boş bırakmayalım. Köylü köyünde, kentli kentinde bir araya gelelim. Güçlü bir örgütlenme; ancak bizim haklarımızın alınması ve sorunlarımızın çözümünün anahtarı olur. Haklar birlikle alınır, düğünler şenlikle olur. Haydi, kadınlar birliğe. Birlikten dirlik doğar. Ağlamayan çocuğa meme yoktur. Sığınağımızdan çıkalım. Meydanları coşkun sel gibi yıkalım. Bendimizi aşalım. Anamız, ablamız, kızımız, kendimiz için aydınlık günlere, hak ettiğimiz kanunlara kavuşalım. Bulutsuz, güneşli, aydın günler dileğiyle.

BEYNİMİZİN KÜRELERİNDE KADIN ve ERKEK (YAZAN: ŞULE AKDAĞ)


Beynimiz; bedenimizin en yetkili organıdır. Tüm fiziksel hareketlerimiz, duygularımız, düşüncelerimiz ve davranışlarımız onun kontrolünde aktive olur.
            Bu Ana organın çalışması, beynimizin iki yarım küresiyle gerçekleşmektedir. Biri sol yarım küre, diğeri ise sağ yarım küredir. Bu iki kürenin gelişiminde, öğrendiklerimiz ve yaşam deneyimlerimiz önemli bir rol oynar. Beynimizin hangi tarafının daha çok geliştiğinin analizini ve yorumunu yapabilmek için yarım kürelerin temel özelliklerini bilmemiz gerekir.

 Sol Beyin

*Mantık Yürütür.
*Lineer Düşünür.
*Sınıflandırır, İsimlendirir,
*Dizer, Listeler Yapar
*Analiz Eder.
*Yapı İnceler.
*Matematiksel İşlemler Yapar.
*Bilinçli Hareket Eder.
*Dili Doğru Kullanır.
*Detayları Görür.
*İnceler Ve Odaklanır.
*Bütünü Değil Parçayı Görür.
*Sistemli Ve Disiplinli Çalışır.
*Objektif Davranır..
Sağ Beyin  
*Hayal Eder...
*Duyduklarını Unutmaz.
*Hisseder.
*Koku Almak, Tat Almak   onun için önemlidir                              
*Sezgilerini Kullanır.
*İçgüdüleri Kuvvetlidir.
*Yaratıcıdır.
*Sübjektiftir.
*Boyutları İyi Algılar.
*Ritim Duygusu Gelişmiştir
*Bir Bütün Olarak Görür.
*Duygularıyla Hareket Eder
           Yukarıda özelliklerini saydığım bu kürelerin gelişimi ve kullanımı, kişiden kişiye ve içinde bulunduğumuz duruma göre değişiklik gösterir. Siz de yazımın sonunda yer alan kısa testi kendinize uygulayarak beyninizin hangi yarım küresinin daha çok geliştiğini anlayabilirsiniz.
           Yani ya sağ, ya sol yarım küreniz daha çok gelişmiştir, ya da her iki yarım küre de aynı derecede gelişmiştir. Eğer iki kürenin gelişimi eşitse, şanslı olduğunuzu söylemek mümkün.
           Bu tablonun objektif ve sağlıklı olarak yorumlanabilmesi için hiç kuşkusuz araştırma yapılması gerekir. Elimizde bir araştırma bulunmadığı için deneyimlerden yola çıkarak yorum yapmaya çalışacağım. Görüşlerime Katılıp katılmamayı ise tamamen siz değerli dinleyenlerin düşüncelerine bırakıyorum.
           Lamark’ın; “ Kullanma ve Kullanmama Kuramına Göre”; hangi organımızı daha etkin kullanırsak, o organın diğer organlara göre daha çok geliştiğinden söz edebiliriz. Örneğin, görme engelliler, görme duyularını kullanamadıkları için işitme duyu organını daha çok kullanmaktadırlar. Dolayısıyla kulakları daha duyarlı olmaktadır. Halk arasında da bu durum, görme engellilerin kulaklarının doğuştan daha duyarlı yaratıldığı şeklinde yanlış bir biçimde yorumlanmaktadır.
           Çoğumuzun katıldığı bazı genel inanışlar vardır. Hoşumuza gitsin ya da gitmesin, bu inanışların bazıları ne yazık ki gerçektir. Örneğin, kadınların daha çok duygularıyla hareket ettikleri, erkeklerin de olaylar karşısında daha çok mantık yürütebildikleri gibi.
           Ailelerin çocuk yetiştirme tarzları,  toplumun bakış açısı, deneyimler aracılığıyla öğrendiklerimiz, beynimizin daha çok hangi yarım küresinin gelişmesinde ve kullanılmasında etkili olabiliyor. Mühendislik bölümlerinin çoğunda erkek öğrenciler kız öğrencilere oranla daha fazladır. Çünkü onları yetiştirirken biz yönlendiririz. Kız çocukları duygusal oldukları için her şeye ağlayabilirler. Bunu doğal karşılarız. Erkek çocuğu korktuğu için ağladığında, ayıplama ve şaşkınlık ifadeleriyle “erkek adam korkmaz ve ağlamaz.” Deriz. Erkekler aile kurduklarında eşlerin çoğu, erkeklerin duygularını ifade etmediklerinden yakınırlar. Erkeklere yakınacağımız yerde, çocuk yetiştirme biçimini sorgulayabilsek, haksız yere suçlananlar da rahat edecektir.
           Aynı şekilde görme engelliler de daha çok beyinlerinin sol yarım kürelerini geliştiriyorlar. Çünkü ezberlemeyi, ayrıntıları akılda tutmayı konumları gereği daha çok kullanıyorlar
Öğretilenlerin etkisiyle Kadınların daha çok sağ, erkeklerin ise daha çok sol yarım kürelerinin geliştiği söylenebilir.    Her iki kürenin kullanımı hiç kuşkusuz son derece işlevseldir. Sorun; bir tarafın ısrarla daha çok kullanılmasıdır. Hangi koşulda olursa olsun sürekli aynı tutumu sergilemek, özellikle kişiler arası iletişimde ve kadın-erkek ilişkilerinde işe yaramamaktadır. Erkekler sağ yarım kürelerini, kadınlar da sol yarım kürelerini etkili kullanmayı öğrenerek ilişkilerini ve duruşlarını dengeleyebilirler. Kadın-erkek ilişkilerinde iki kürenin kullanımını daha net açıklamak amacıyla yaşadığım bir deneyimi sizlerle paylaşmak istiyorum.
           Trafiğin çok yoğun olduğu bir gün bir çiftin bulunduğu bir arabaya binmiştim. Biraz yol aldıktan sonra önümüzdeki taksinin kamyona çarptığını fark ettik. Taksideki çocuk kanlar içindeydi. Aynı arabada olduğum kadın, “tüh çocuk ne kadar acı çekiyordur.” Derken; erkek de, “ambulans gecikecek. Hemen hastaneye yetişmesi lazım.” Diyordu. Bu olayda işlevsel olan erkeğin tepkisiydi. başka bir deyişle sol yarım küre aktive olmuştu.
           Durumun tersi bir örnek. Kadın çok sevdiği bir işte çalışmaktadır. Ancak sürekli eşine iş yerindeki ilişkilerden yakınır. Erkek, “o zaman işini değiştirelim.” Der. Bu öneri hiç işe yaramaz. Çünkü kadın işini değiştirmek istememektedir. Başka bir deyişle aktive olan sol yarım küredir ve bu durumda işlevsel değildir. Kadının işini değiştirmesi, mantık yürütülerek ortaya çıkan bir öneridir. Burada yapılması gereken, kadının sıkıntılarıyla ilgili sözler söylenmesidir.
Kendimizi değiştirmek ve geliştirmek istiyorsak, işe önce bir birey olarak ve sonra da bir kadın-erkek olarak kendimizi tanımakla başlayabiliriz. Daha sonra işe yaramayan yöntemleri kullanmaktan vazgeçmeyi öğrenmemiz gerekir. Ama alışkanlıklardan kurtulmayı öğrenmenin çok zor olduğu da unutulmaması gereken bir gerçektir. Zoru başarmak ise, yaptığımız işin sonunda en çok keyif aldığımız önemli bir kazanım olacaktır. Özellikle kadınlar sol yarım küreyi kullanmayı öğrenirlerse, yaşamları daha az yıpratıcı olacak ve hedeflerine daha kısa bir sürede ulaşacaklardır. Değişimi ve gelişimi önce kendi içimizde başlatmalı ve daha sonra da bu yeniliği ilişki kurduğumuz birey ve gruplara yaymalıyız.

BEYNİNİZİN HANGİ TARAFI DAHA ÇOK GELİŞMİŞ?


1-OKULDAYKEN HANGİ DERSLERİ DAHA ÇOK SEVERDİNİZ?
          A-TÜRKÇE, RESİM, SOSYAL
           B-FENLE İLGİLİ OLANLARI.

2-HANGİ TİP SPORLARI YAPMAKTAN HOŞLANIRSINIZ?
           A-TEK BAŞINA YAPILANSPORLARI.
           B-TAKIM SPORLARINI.

3-GÖRDÜĞÜNÜZ RÜYALARI NE SIKLIKLA HATIRLARSINIZ?
           A-SIK SIK.
            B-ENDER OLARAK YA DA HİÇ.

4-ELLERİNİZİ VE MİMİKLERİNİZİ, KONUŞURKEN NE KADAR KULLANIRSINIZ?
             A-ÇOK KULLANIRIM.
             B-ÇOK AZ KULLANIRIM.

5-İKİ ELİNİZİN PARMAKLARINI BİRBİRİNE GEÇİREREK KAPATIN. HANGİ ELİNİZİM BAŞPARMAĞI ÜSTTE KALIYOR?
            A-SAĞ
             B-SOL.

6-ŞU AN SAATİN KAÇ OLDUĞUNU TAHMİN EDİN. ŞİMDİ SAATE BAKIN, YANILMA PAYINIZ NE KADAR?
            A-ON DAKİKADAN FAZLA
            B-ON DAKİKADAN AZ.

7-AŞAĞIDAKİLERDEN HANGİSİNİ DAHA KOLAY HATIRLARSINIZ?
            A-İNSANLARIN YÜZLERİNİ.
             B-İNSANLARIN İSİMLERİNİ.

8-İKİ GÖZÜNÜZÜ AÇIK TUTARAK ELİNİZDEKİ KALEMİ, BİR CAM KENARI VEYA KAPI KENARI İLE HİZALAYIN. SONRA SOL GÖZÜNÜZÜ SONRA SAĞ GÖZÜNÜZÜ KAPATIN. HANGİ GÖZÜNÜZÜ KAPATINCA KALEM DAHA AZ OYNUYOR?        
            A-SOL GÖZÜMÜ KAPATINCA
           B-SAĞ GÖZÜMÜ KAPATINCA.

SONUÇ:            
  “A” LARIN SAYISI FAZLA İSE, SAĞ BEYNİNİZ DAHA FAZLA GELİŞMİŞTİR.             
  “B” LER FAZLA İSE. SOL BEYNİNİZİN DAHA FAZLA GELİŞTİĞİNİ GÖSTERİR.

ATATÜRK ve KADIN (YAZAN: DENİZ ÖZYAVUZ)


“Ey Türk kadını sen yerlerde sürünmeye değil omuzlarda gezdirilmeye layıksın”, diyerek atamız kadına ne kadar önem verdiğini göstermiştir. Türk tarihine bakıldığında, Türklerin kadınına ne kadar değer verdiğini görürüz, erkeklerle eşit haklara sahip olan Türk kadını devlet yönetiminde hakanların yanında da söz hakkına sahiplerdi.
Kadının sosyal hayatın başlangıcı olan aile hayatının toplumun psikolojik ve sosyal yapısının şekillenmesinde önemli bir payı vardır. Türk kadını Osmanlı döneminde ikinci sınıf vatandaş durumuna düşürülmüş, hakları elinden alınmıştı fakat atamız Türk kadınına geçmişteki saygınlığını geri vermiştir.
Ailenin temeli olan Türk kadınına medeni ülkeler seviyesinde olunabilinmesi için eşitlik haklarını vermek istemiş, kadınların daha rahat yaşayabilmeleri ve erkeklerle eşit  haklara sahip olmaları için Cumhuriyetin kuruluşunun hemen ardından medeni yasaları çıkartarak eşitlik haklarını vermiştir. Bu hakları alan Türk kadını hayat içerisindeki yerini alarak, her meslekte çalışabilmiş hatta millet vekili, bakan, başbakan bile olmuştur.
Avrupa ülkelerinde hatta Amerika’da bile verilen kadın hakları mücadeleleri o kadar yoğunken bizim ülkemizde Atatürk tarafından batılı ülkelerden önce kadınlarımıza hak ettikleri hakları 1926 yılında Türkiye büyük millet meclisince kabul edilen ve yürürlüğe giren medeni kanun ile bin yıl önce kaybettiği, eşitlik hakkı verilmiştir.
Artık Türk kadını kişiliğini bulmuş, güç kazanmış ve erkeğiyle birlikte sosyal faaliyetlere katılmaya hazır olmuştur.
Seçme ve seçilme hakkını alan kadın, 3 Nisan 1930 da belediye seçimlerine katılmaya hak kazanmıştır.
1931 yılında ilk kez tıp dünyasında da varlığını göstermiş, 4 Mayısta ilk toplantısını yapan TBMM, 26 Ekim 1932 yılında yürürlüğe giren yasayla da muhtar köy kuruluna seçme seçilme, 8 Ekim 1934 yılında da kabul edilen, 5 Aralık 1934te de yürürlüğe giren kadınlara bütün haklar milletvekili seçme ve seçilme hakkının tanınmasıyla verilmiş oluyordu.

Atatürk’ün kadın hakları hakkındaki görüşleri, dünya aydınlarının ve birleşmiş milletlerin yaymaya çalıştıkları kadın hakları, Atatürk tarafından yıllar önce uygulamaya konulmuştur Atatürk, Cumhuriyettin ilanından dokuz ay önce, Şubat 1923’de şöyle demiştir: “Bizim toplumumuzun başarısızlığının nedeni, kadınlarımıza karşı gösterdiğimiz ilgisizlikten ileri gelmektedir. Yaşamak demek, faaliyet demektir. Bundan dolayı sosyal toplumun bir organı faaliyette bulunurken, diğer bir organı işlemezse o sosyal  toplum felçlidir”.
Atatürk, çağdaş bir düşüncenin ürünü olan bu sözlerle, kadının yerini belirlemiştir.
1923 yılında, Konya’da yaptığı bir konuşmada: “Dünyada hiçbir milletin kadını, ben Anadolu kadınından fazla çalıştım, milletimi kurtuluşa ve zafere götürmekte Anadolu kadını kadar emek verdim diyemez”, demiştir.
Atatürk, 30 Mart 1923’de ,vakit gazetesinde yayınlanan bir beyanatında: “insan topluluğu kadın ve erkek denilen iki cins insandan oluşur; bir parçasını ilerletelim, ötekini ihmal edelim de kütlenin bütünü ilerleyebilsin, mümkün müdür ki bir cismin yarısı toprağa bağlı kalırken, öteki yarısı göklere yükselebilsin”, demiştir.
Atatürk, kadınların giysisine de önem vermiş ve bir konuşmasında şöyle demiştir: “Bazı yerlerde kadınlar, başlarına bir bez ya da peştamal örtmüşler, yanlarından geçerken erkeklere arkalarını dönmüşler ya da yere yumulmuşlar. bu tavrın manası neye delalet eder? Medeni bir millet anası, bir millet kızı için bu garip şekiller, bu vahşi vaziyet nedir? Bu hal milleti çok gülünç gösterir ve derhal düzeltilmelidir”, der.
1925        yılında da Atatürk, İnebolu gezisinde de, kadınlar için derki: “onlar yüzlerini cihana göstersinler ve gözleriyle cihanı dikkatle görebilsinler. Bunda korkacak bir şey yok”.  31 Temmuz 1932’de, Türkiye güzeli Keriman Halis’in, Belçika’da yapılan yarışmada dünya güzeli seçilmesi üzerine, Atatürk ona Ece adını verir.
Atatürk, kadınlara ne kadar önem verdiğini, her alanda göstermiştir.  onların haklarının erkeklerle eşit olmalarını sağlamıştır. Kadın haklarını, medeni ülkelerden önce, Türk kadınlarına sunmuştur.
İtalya’da 1948 de, Japonya’da, 1950 de medeni kanunu aldığımız  İsviçre’de 1971’de seçme,seçilme haklarını almışlardır. İsveç ve Danimarka’da farklı değildir. Aslında böyle bir lidere sahip olduğumuz için, sadece kadınlar değil, tüm Türk milleti olarak gurur duymamız gerekiyor. Fakat şu anki yaşadığımız yıllara baktığımızda, biz kadınlar öyle sanıyorum ki, elimizde olan haklarımızı, kendimize layık görmeyerek, her türlü kazanılmış haklarımızdan, vazgeçmek üzereyiz.
Görünen o ki, kadınlarımız, modern ve çağdaş olmaktan rahatsızlık duyarak, Cumhuriyet öncesi şeriat düzenini özlüyor; çarşaf ve peçe içine girmek, biz kadınların ve ülkemizin geleceğini karartacaktır. Batılı ülkelerden önce aldığımız haklarımızı geri teslim ederek bir çok ülkenin gerisinde kalacağız. Bunu, sevgili Ulu Önderimiz’in şu sözleriyle örneklendirmek istiyorum:
“Kadınlarımız için asıl mücadele alanı, asıl zafer kazanılması gereken alan biçim ve kılıkta. Çarşaf ve peçe altındaki Türk kadınını, artık tarihte aramalı”, diyor.
 Fakat bugünkü, Türkiye’de ise tam olarak tersini yaşamaktayız; acaba Türk kadını, özünde bulunan bağımsızlık ve mücadeleci ruhunu mu kaybediyor?

KİBELE TANITIM


Kibele, Altınokta Körler Derneği tarafından 3 ayda bir sesli olarak çıkarılan kadın dergisidir.
Kibele’nin amacı; görme engelli kadınları, yaşadıkları sorunlar ve çözüm yolları konusunda bilinçlendirerek harekete geçirmek ve diğer kadınların, görme engelli kadınlar hakkında bilgi edinmesini sağlamaktır.
Dergide;
—AKTİF KADINLAR
—MÜCADELE YOLCULARI
—ENGELLİ KADIN GÜNDEMİ
—ÜLKEMİZDEN KADIN GÜNDEMİ
—DÜNYADAN KADIN GÜNDEMİ
—YASAL HAKLARIMIZI ÖĞRENELİM
—ÇALIŞMA YAŞAMINDA KADIN
—EVDEN DÜNYAYA
—KADIN VE SAĞLIK
—AİLEM VE BEN
—BAŞARIYA İMZA ATANLAR
—TARİHİN UNUTTUKLARI
—KONUŞAN KALEMLER
—İPEK SESLENİŞ
—KADIN ÖRGÜTLERİ
—KADIN DÜNYASINDAN KİTAPLAR
—ŞARKILARDA KADINLAR
gibi köşeler ve görme engelli kadınların özgün yazıları yer almaktadır. Kibele’de kadın teması ile ilgili söyleşiler de bulunmaktadır.
Kibele, 650 abonesine CD olarak posta yolu ile gönderilmektedir. Aboneler arasında erkek dinleyiciler de bulunmaktadır ve kadın konulu yazılarıyla Kibele’ye katkı sağlamaktadır. 
Kibele, kadınlarla ilgili yazılara ve destek amaçlı reklâmlara açıktır.
İlgiyle dinleyeceğinizi umuyor, her türlü desteğinizi bekliyoruz.