Altınokta Kibele Kadın Dergisi
Altınokta Körler Derneği Kadın Kolları'nın Aylık Yayın Organı
15 Haziran 2014 Pazar
19 Ocak 2012 Perşembe
KADIN ve SİYASET (YAZAN: SULTAN ÇAMUR)
Sevgili Kadın
Arkadaşlarım;
12 Haziran 2011
tarihinde yapılacak olan genel seçim, kadınların siyasette yeterli sayıda yer
alması tartışmasının, kadın gündeminin öncelikli konularından biri olmasına
neden oldu. Bu nedenle bu yazının konusunu kadın ve siyaset olarak belirlemenin
uygun olacağını düşündüm.
Siyasal kararlar,
karar verenlerin kendi toplumsal konumlarına, topluma ve sorunlara bakış
açılarına bağlı olarak şekillenir. Karar verici durumdaki kişi kararlarını,
kendi sorunlarına, kendi önceliklerine ve kendi çözüm yollarına göre belirler. Kadınların
ve erkeklerin, toplumsal cinsiyet rollerinden ve toplumdaki farklı
konumlarından kaynaklanan farklı sorunları vardır. Kadınların yaşadığı
sorunların çözümü için yeterli çalışmaların, ancak kadınların siyasetin içinde
olmasıyla gerçekleşebileceğine inanıyorum.
Kadınların siyasi
temsili önemlidir. Çünkü;
Nüfusun yarısı kadın,
yarısı erkek olduğuna göre, siyasette de yarı yarıya temsil edilmeleri gerçek
demokrasinin gereğidir.
Kadınların yaşadığı
sorunların çözülmesi, bu sorunları bizzat yaşayan kadınların siyasal alanda yeterince
temsil edilmesiyle mümkündür.
Kadınların farklı
deneyimlerinden kaynaklanan farklı bakış açıları ve çözüm önerileri, her
toplumsal soruna yaklaşımda temsil edilmediği zaman, bu sadece kadınlar için
değil, bütün toplum için bir eksiklik olmaktadır.
Türkiye’de, pek çok
Avrupa ülkesinde kadınlara seçme ve seçilme hakkının tanınmamış olduğu 1934 yılında
kadınlara seçme ve seçilme hakkı verildi ve kadınların oy kullandığı ilk seçim
olan 1935 yılı ara seçimlerinde kadınlar 18 milletvekili ile Meclis’te temsil
edildiler. Bu gün geldiğimiz noktada Türkiye Büyük Millet Meclisinde 50 kadın
milletvekili yer almaktadır.
Kadınların ulusal ve
yerel siyasetteki oranının düşük olması, kadınların kendi yaşamları hakkında verilen
kararlara katılamamasına neden olmaktadır. Bu nedenle kadınların eğitimden
çalışma yaşamına, aile yaşamından sağlığa ve uğradığı şiddete kadar, yaşadığı
ağır sorunlar ve eşitsizlik sürmektedir.
Kadınların siyasette
ve karar mercilerinde yeterince temsil edilmesi için kadın örgütleri uzun
zamandır çaba harcamakta ancak istenen sonuç alınamamaktadır.
Kadın Adayları
Destekleme ve Eğitme Derneği, kısa adıyla KADER, 2007 Temmuz’undaki genel seçim
öncesinde, siyasi partilere ve kadın erkek tüm milletvekili adaylarına yönelik
bir “Kadın Siyaseti Programı” hazırladı. Programda siyasi talepler ve bunların
gerçekleştirilmesi için yapılacaklar yer almıştı. Bu program hazırlanırken pek
çok kadın örgütünün de fikri ve desteği alınmıştı. Bu taleplerin bu seçimde de
güncelliğini koruduğunu düşünerek programın başlıklarından söz etmek istiyorum:
Devlet Politikaları
ve Kurumsal Yapıda Değişiklikler,
Seçim ve Atamayla
Belirlenen Karar Organlarında Eşit Temsil ve Katılım
Eğitim ve Öğretimde
Fırsat Eşitliği
Kadın İstihdamı,
Çalışma Yaşamında Fırsat Eşitliği ve Kadın Yoksulluğu ile Mücadele
Sağlık
Hizmetlerinden Yararlanmadaki Mağduriyet ve Önlemler
Yaygın Şiddetin
Önlenmesi
Kadın sorunlarının
bu seçim yaklaşırken de çözülmemiş olması nedeniyle, 12 Haziran 2011 seçimleri
öncesi, kadınlarla ilgili yapılması gerekenleri gündeme getirmek ve baskı
oluşturmak üzere bir araya gelen kadın örgütleri, akademisyenler, gazeteciler,
yazarlar ve iş dünyasının önemli isimleri "Haklı Kadın Platformu"
adında bir platform oluşturdu. Platform, 12 Haziran 2011 Genel Seçimleri
öncesinde kadınların da eşit söz hakkına sahip olduğu bir meclis
oluşturabilmeyi hedefliyor. Platform, kadınların mecliste erkeklerle eşit
şekilde temsil edilmesini; şiddetin her türlüsünden korunmasını; toplumsal
cinsiyet eşitliği için gereken adımların ivedilikle atılmasını; istihdamda hak
ettikleri yeri bir an önce almasını ve kadınları koruyan yasaların kâğıt
üzerinden hayata geçirilmesini sağlayabilmek için çalışıyor. Platformu
oluşturan kadın kuruluşlarının temsilcileri, ortak bir çağrıda bulunarak,
yaklaşan genel seçimler öncesi daha fazla kadın adayın, seçilebilecek yerlerden
aday gösterilmesini istedi. Platformun tanıtım basın toplantısında verilen
bilgilere göre;
Türkiye kadın erkek
eşitliği sıralamasında 134 ülke arasında sondan 9'uncu, Meclisteki kadın oranı
konusunda 181 ülke içinde 105'inci. Bakanlar Kurulu'nda bulunan 25 bakandan
sadece 2’si kadın. TBMM'de çalışan 17 ihtisas komisyonunda görev yapan 477
milletvekilinden sadece 45’i kadın. Plan bütçe komisyonunun 40 üyesinden hepsi
erkek, kadın yok. 16 Büyükşehir Belediye Başkanı arasında kadın başkan yok. 2
bin 403 Belediye başkanından sadece 26'sı kadın. 3 bin 281 İl Genel Meclisi
üyesinden sadece 115'i kadın. Her 100 muhtardan 2'si kadın. Mayıs 2008'den beri
Türkiye'de bir kadın vali yok. Kadın Vali Yardımcısı sadece 5. Kadın kaymakam 16.
Toplumdaki kadına
karşı ayırımcılık, cinayet, haksızlık sebeplerinin altında yatan en önemli
nedenin, siyasette ve bürokraside kadın sayısının hak ettiğinin çok altında bulunması
olduğu ifade edildi. Mecliste daha fazla kadın görmek ve daha fazla bakan
atanması, meclis komisyonlarında daha fazla kadın milletvekiline yer verilmesi
istendi. Platformun öncelikli konuları; mecliste eşit temsil, kadın
istihdamının artırılması, kadınları ilgilendiren tüm bütçelerin yükseltilmesi,
şiddetin önlenmesi için kararlı adımlar atılması ve yasaların uygulanabilir
hale getirilmesi. Seçimlere kadar yoğun olarak Meclis’e daha fazla kadın
girmesine yönelik çalışmalar yapacak olan Platform, seçimlerden sonra ise
kadınlarla ilgili verilen sözlerin tutulup tutulmadığını izleyecek ve
kamuoyuyla paylaşacak. Platform; cinsiyet eşitsizliğine sebep olan her türlü
uygulamanın yakın takipçisi olmayı amaçlıyor.
Yasalara göre kadın
ve erkek eşit ve kadınların siyasete girmesine bir engel görünmüyor. Yaşanan
durum ise, kadınların siyasete girmesini zorlaştıran pek çok engel olduğunu
gösteriyor; Yoksulluk, eğitimsizlik, işsizlik, din ve etnik köken erkeklerin
baskısı altında yaşama, ev işleri, ailedeki çocuk, yaşlı, engelli bireylerin
bakımını üstlenme, kadınlara uygulanan cinsiyet ayrımcılığı, kültürel ve ahlaki
normlar, kadınlarda yaratılmış özgüven eksikliği, kadınların siyaseti kirli ve
erkeklere özgü bir alan olarak algılamaları kadınların siyasete uzak
durmalarına neden oluyor. Siyasete girmek isteyen kadınlar için, parti üyeliği
ve milletvekili adaylığı başvuru ücretleri, siyasal etkinliklere ve örgütlere
ulaşma güçlüğü, siyasal örgütlerin kadınlara yeterli destek vermemesi ve
siyasetin, erkeklerin aile ve ev hayatını önceliğe koymayan yaşam tarzlarına
uygun olarak düzenlenmiş durumda olması engeller yaratıyor.
Bu engeller ve
Meclisteki kadın sayısının azlığı, yasadaki eşitlik söyleminin soyut kaldığını
ve kadınların siyasette daha çok temsil edilmeleri için özel önlemler alınması
gerektiğini gösteriyor. Kadınların siyasete girmesini engellediğini
belirlediğimiz ve aynı zamanda kadınların insanca yaşamalarını engelleyen bu
sorunların çözümü de yine, kadınların Mecliste yeterince temsil edilmesiyle
sağlanabilecektir. Çünkü erkeklerin
çoğunlukta oldukları Mecliste her zaman kadın sorunlarından daha önce gelen
sorunlar gündemde oluyor ve kadınlar yoksul, eğitimsiz olmaya, şiddete
uğramaya, cinayete kurban gitmeye mahkûm oluyorlar.
Kadınların aday
listelerinde seçilebilir sıralarda, belli oranlarda bulundurulma zorunluluğu
yasal olarak getirilmeli. Kadınların Mecliste en az %40 oranında temsil
edilmeleri, Meclisin çoğunluğunu kadın politikaları yönünde ikna etme
olanakları doğuracak ve politik kültürü etkileme güçleri olacaktır. %40 kritik
eşiktir. %40’tan daha düşük bir temsilde, şu anda yaşanan durumda olduğu gibi,
Meclise giren kadınlar erkeklerin koyduğu kurallarla, erkeklerin getirdiği
gündemle uğraşmak durumunda kalmakta ve kadınları temsil etme güçleri
olamamaktadır. Böylece kadın olduğu halde kadınları temsil etmeyen
temsilcilerin, erkeklerden farkı kalmamaktadır.
Kadınları siyasi
alanda güçlendirmek için eğitimlere ve örgütlenmeye gereksinimleri vardır. Öncelikle,
kadınlara, yaşadığı eşitsizlikleri görmek ve çözüm üretmek için duyarlılık
geliştirme eğitimleri yapmak gerekir. Etkin olmak istedikleri siyaset alanını
tanımak, deneyim paylaşımı yoluyla kadınların birbirlerinden öğrenmelerini sağlamak,
kadınlar arasında bilinci ve dayanışmayı artırıcı bilgi ve beceri edinmelerini
sağlayıcı eğitimlere gereksinim vardır. Kampanyalarla, dayanışma ağlarıyla,
kadın adayların ve kadın seçmenlerin eğitiminin sağlanması gerekmektedir. Bu
çalışmalar çeşitli düzeylerde yapılmaktadır ancak daha yaygın olarak yapılması
gerektiği ortadadır. Kadınlar olarak birbirimizle dayanışma içinde olmamız,
hayatı birbirimize kolaylaştırmamız, siyasetin kadınların da etkin olacağı bir
hale getirilmesi için baskı grubu olmamız gerekiyor.
Her geçen gün
ağırlaşan kadın sorunlarının çözümü, kadınların Mecliste ve karar organlarında yeterli
temsiline bağlı.
06.04 2011
Yazan:
Sultan Çamur
Sosyal
Hizmet Bilim Uzmanı
Kamu Yönetimi Bilim
Uzmanı
İPEK SESLENİŞ
KADIN
YAZAN: NAZIM HİKMET -SESLENDİREN: BANU DURMAZ
Kimi der ki kadın
Uzun kış gecelerinde yatmak içindir.
Kimi der ki kadın
Yeşil bir harman yerinde
Dokuz zilli köçek gibi oynatmak içindir.
Kimi der ki ayalimdir,
Boynumda taşıdığım vebalimdir.
Kimi der ki hamur yoğuran.
Kimi der ki çocuk doğuran.
Ne o, ne bu, ne döşek, ne köçek, ne ayal, ne vebal.
O benim kollarım, bacaklarım, başımdır.
Yavrum, annem, karım, kız kardeşim,
Hayat arkadaşımdır.
Uzun kış gecelerinde yatmak içindir.
Kimi der ki kadın
Yeşil bir harman yerinde
Dokuz zilli köçek gibi oynatmak içindir.
Kimi der ki ayalimdir,
Boynumda taşıdığım vebalimdir.
Kimi der ki hamur yoğuran.
Kimi der ki çocuk doğuran.
Ne o, ne bu, ne döşek, ne köçek, ne ayal, ne vebal.
O benim kollarım, bacaklarım, başımdır.
Yavrum, annem, karım, kız kardeşim,
Hayat arkadaşımdır.
BEN KADINIM
YAZAN VE SESLENDİREN / ÜLFET ÖZYAVUZ
Cenneti, cehennemi var etmiş
tanrı,
Bir de düzen kurmuş kendince
Yerleştirmiş boşluğa yıldızları,
dünyayı, güneşi
Semanın yedinci katından
seyrederken alemi
Düşünüp de demiş ki
meleklerine
Artık zamanıdır yaratayım insanı,
Suyla toprağı karıştırıp yapmış
çamurdan ademi
Üfleyip can vermiş bedenine
Bir de eş lazım demiş ademe
Koltuk altından koparmış bir deri
Onunla da var etmiş beni
Ben kadınım
Sarışınım, kumralım, karayım
Dünyanın her yerinde ben varım
Erkeğine eş, çocuğuna ana, kardeşine bacıyım
Ben kadınım
Aşığın kara sevdası
Adına şiirler yazıp, türküler
yakılan
Mabedi yapılıp tapılan
Ben kadınım
Ülkeye, Irka, insana göre
değişir değerim
Kimi yerde sövülüp dövülen
Kimi yerde öpülüp sevilen
Kimi yerde baş tacı edilen
Kimi yerde ise köleyim
Ben kadınım
Savaşta asker, tarlada ırgat,
ocak başında aşçıyım
Dişi kuşum ben, yuva yapan
Ben kadınım
Erkeğe eş denilip yaratılan
En önemli görevle donatılan
Bedeninde, bedene can katan
Doğurduktan sonra da, rızkını
göğsünden akıtan
Bütün bunlara rağmen, insan değil
de kadın hakkı arayan
Ben kadınım
CEFALIM
YAZAN VE SESLENDİREN: GÜLTEN ŞAHİN
Doğurgansın, üretkensin,
çalışkansın
Ama sen, susmalısın
Çünkü kadınsın cefalım
Fırtınalar kopar içinde
Hamaratsın, akıllısın
Kızsın, kadınsın, anasın
Çocuk bakmalısın cefalım
El ele olmalısın, bütün haklarını
bilmelisin
Utanmadan dimdik yürümelisin
Sonuna kadar direnmelisin cefalım
Bükme boynunu öyle
Utandırmasın ananın yaşadıkları
seni
Kadın erkek omuz omuzasın
Mutluluk, başarı senin hakkın
cefalım
SEN KADIN
YAZAN VE SESLENDİREN ÜLFET ÖZYAVUZ
Yanınızdayken horladığımız
Uzaklaşınca dayanamadığımız
Bir an bile ayrı kalamadığımız
Sen kadın
Anamız olur, karşılıksız seversin
Bacımız olur, ana gibi
desteklersin
Karımız olur taparsın sen
Hiç şikâyet etmezsin
Başına geleni çekersin
Dayağa, kavgaya, kumaya
Kaderim der katlanırsın
Cefakâr bir emekçisin
Sen kadın
Sensiz asla olunmaz
Sensiz nefes bile alınmaz
Yaşamımızın yoldaşısın
Gönlümüzün kara sevdası
Sen kadın
EKMEK VE GÜL
YAZAN: JAMES OPPENHEIM
ÇEVİREN: METİN DEMİRTAŞ
SESLENDİREN: MEHTAP DÜZYURT
Yürüyoruz yürüyoruz, günün aydınlığında
Donuk fabrika bacalarına, yoksul mutfaklara
Çarpıyor sesimiz ve birden parlayan
Bir ışık gibi ulaşıyor insanlara
'Ekmek ve gül! Ekmek ve gül! '
Yürüyoruz yürüyoruz, erkekler için de yürüyoruz
Çünkü hâlâ bizim oğullarımızdır onlar
Ve biz hâlâ analık ederiz onlara
En zorlu iş, en ağır emek
Ve çalışmak doğuştan mezara dek
Ve böyle sürüp gitsin istemiyoruz
Yaşamak için ekmek
Ruhumuz için gül istiyoruz!
Yürüyoruz yürüyoruz kol kola
Saflarımızda ölüp gitmiş arkadaşlarımız
Ve türkümüzde onların kederli 'Ekmek! ' çığlıkları
Çünkü bir köle gibi çalıştırıldı onlar
Sanattan, güzellikten, sevgiden yoksun
Biz de bugün hâlâ onların özlemini haykırıyoruz
İş ve ekmek istiyoruz
Ama gül de istiyoruz
Yürüyoruz yürüyoruz, yan yana, güzel günler adına
Kadınız, insanız, insanlığı ayağa kaldırıyoruz
Paydos bundan böyle köleliğe, aylaklığa
Herkes çalışsın, bölüşülsün kardeşçe, yaşamın sundukları
İşte bunun için yükseliyor yüreklerimizden
Bu ekmek ve gül türküleri
Ve yineliyoruz hep bir ağızdan
'Ekmek ve gül! Ekmek ve gül! '
Donuk fabrika bacalarına, yoksul mutfaklara
Çarpıyor sesimiz ve birden parlayan
Bir ışık gibi ulaşıyor insanlara
'Ekmek ve gül! Ekmek ve gül! '
Yürüyoruz yürüyoruz, erkekler için de yürüyoruz
Çünkü hâlâ bizim oğullarımızdır onlar
Ve biz hâlâ analık ederiz onlara
En zorlu iş, en ağır emek
Ve çalışmak doğuştan mezara dek
Ve böyle sürüp gitsin istemiyoruz
Yaşamak için ekmek
Ruhumuz için gül istiyoruz!
Yürüyoruz yürüyoruz kol kola
Saflarımızda ölüp gitmiş arkadaşlarımız
Ve türkümüzde onların kederli 'Ekmek! ' çığlıkları
Çünkü bir köle gibi çalıştırıldı onlar
Sanattan, güzellikten, sevgiden yoksun
Biz de bugün hâlâ onların özlemini haykırıyoruz
İş ve ekmek istiyoruz
Ama gül de istiyoruz
Yürüyoruz yürüyoruz, yan yana, güzel günler adına
Kadınız, insanız, insanlığı ayağa kaldırıyoruz
Paydos bundan böyle köleliğe, aylaklığa
Herkes çalışsın, bölüşülsün kardeşçe, yaşamın sundukları
İşte bunun için yükseliyor yüreklerimizden
Bu ekmek ve gül türküleri
Ve yineliyoruz hep bir ağızdan
'Ekmek ve gül! Ekmek ve gül! '
YAŞADIKLARIMDAN ÖĞRENDİĞİM BİRŞEY VAR
YAZAN: ATAOL BEHRAMOĞLU
SESLENDİREN ŞULE SEPİN
Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı, yoğunluğuna yaşayacaksın bir şeyi
Sevgilin bitkin kalmalı öpülmekten
Sen bitkin düşmelisin koklamaktan bir çiçeği
İnsan saatlerce bakabilir gökyüzüne
Yaşadın mı, yoğunluğuna yaşayacaksın bir şeyi
Sevgilin bitkin kalmalı öpülmekten
Sen bitkin düşmelisin koklamaktan bir çiçeği
İnsan saatlerce bakabilir gökyüzüne
Denize saatlerce bakabilir, bir kuşa, bir çocuğa
Yaşamak yeryüzünde, onunla karışmaktır
Yaşamak yeryüzünde, onunla karışmaktır
Kopmaz kökler salmaktır oraya
Kucakladın mı sımsıkı kucaklayacaksın arkadaşını
Kavgaya tüm kaslarınla, gövdenle, tutkunla gireceksin
Kavgaya tüm kaslarınla, gövdenle, tutkunla gireceksin
Ve uzandın mı bir kez sımsıcak kumlara
Bir kum tanesi gibi, bir yaprak gibi, bir taş gibi dinleneceksin
İnsan bütün güzel müzikleri dinlemeli alabildiğine
Hem de tüm benliği seslerle, ezgilerle dolarcasına
İnsan balıklama dalmalı içine hayatın
Bir kayadan zümrüt bir denize dalarcasına
Bir kum tanesi gibi, bir yaprak gibi, bir taş gibi dinleneceksin
İnsan bütün güzel müzikleri dinlemeli alabildiğine
Hem de tüm benliği seslerle, ezgilerle dolarcasına
İnsan balıklama dalmalı içine hayatın
Bir kayadan zümrüt bir denize dalarcasına
Uzak ülkeler çekmeli seni, tanımadığın insanlar
Bütün kitapları okumak, bütün hayatları tanımak arzusuyla yanmalısın
Değişmemelisin hiç bir şeyle bir bardak su içmenin mutluluğunu
Fakat ne kadar sevinç varsa yaşamak özlemiyle dolmalısın
Ve kederi de yaşamalısın, namusluca, bütün benliğinle
Çünkü acılar da, sevinçler gibi olgunlaştırır insanı
Kanın karışmalı hayatın büyük dolaşımına
Dolaşmalı damarlarında hayatın sonsuz taze kanı
Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara, göğe, bütün evrene karışırcasına
Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır
Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana.
Bütün kitapları okumak, bütün hayatları tanımak arzusuyla yanmalısın
Değişmemelisin hiç bir şeyle bir bardak su içmenin mutluluğunu
Fakat ne kadar sevinç varsa yaşamak özlemiyle dolmalısın
Ve kederi de yaşamalısın, namusluca, bütün benliğinle
Çünkü acılar da, sevinçler gibi olgunlaştırır insanı
Kanın karışmalı hayatın büyük dolaşımına
Dolaşmalı damarlarında hayatın sonsuz taze kanı
Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara, göğe, bütün evrene karışırcasına
Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır
Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana.
KADINLARIMIZ
YAZAN VE SESLENDİREN: NİYAZİ ECE
Kadınlar canımız
Hem de özümüz
Başımızın tacı kadınlarımız
Kadınlar olursa güler yüzümüz
Başımızın tacı kadınlarımız
Onlar yuvamızın temel taşıdır
Hemi ekmeğidir, hemi aşıdır
Hemi sırdaşıdır, hemi eşidir
Başımızın tacı kadınlarımız
Yeşil bahçemizde gonca gülümüz
Arı kovanında petek balımız
Kadınlar olmasa e olur halimiz
Başımızın tacı kadınlarımız
Sevdiğine cilve eder, naz eder
Gönlü kırılırsa sitem naz eder
Kara kışımızı onlar yaz eder
Başımızın tacı kadınlarımız
Niyazi Ece’yim
Dolaşıp gezdim
En güzel hisleri kadında sezdim
Bazen öpüp sevdim, bazen de
kızdım
Başımızın tacı kadınlarımız
SEN, SEN, SEN (HER ŞEY SENDE GİZLİ)
YAZAN: CAN YÜCEL
SESLENDİREN ŞULE SEPİN
Yerin seni çektiği kadar ağırsın,
Kanatların çırpındığı kadar hafif..
Kalbinin attığı kadar canlısın,
Gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç...
Sevdiklerin kadar iyisin,
Nefret ettiklerin kadar kötü..
Ne renk olursa olsun kaşın gözün,
Karşındakinin gördüğüdür rengin..
Yaşadıklarını kâr sayma:
Yaşadığın kadar yakınsın sonuna; ne kadar yaşarsan yaşa,
Sevdiğin kadardır ömrün..
Gülebildiğin kadar mutlusun.
Üzülme bil ki ağladığın kadar güleceksin
Sakın bitti sanma her şeyi,
Sevdiğin kadar sevileceksin.
Güneşin doğuşundadır doğanın sana verdiği değer
Ve karşındakine değer verdiğin kadar insansın.
Bir gün yalan söyleyeceksen eğer;
Bırak karşındaki sana güvendiği kadar inansın.
Ay ışığındadır sevgiliye duyulan hasret,
Ve sevgiline hasret kaldığın kadar ona yakınsın.
Unutma yagmurun yağdığı kadar ıslaksın,
Güneşin seni ısıttığı kadar sıcak.
Kendini yalnız hissetiğin kadar yalnızsın
Ve güçlü hissettiğin kadar güçlü.
Kendini güzel hissettiğin kadar güzelsin..
İşte budur hayat!
İşte budur yaşamak,
Bunu hatırladığın kadar yaşarsın
Bunu unuttuğunda aldığın her nefes kadar üşürsün
Ve karşındakini unuttuğun kadar çabuk unutulursun
Çiçek sulandığı kadar güzeldir,
Kuşlar ötebildiği kadar sevimli,
Bebek ağladığı kadar bebektir.
Ve her şeyi öğrendiğin kadar bilirsin,
bunu da öğren,
Kanatların çırpındığı kadar hafif..
Kalbinin attığı kadar canlısın,
Gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç...
Sevdiklerin kadar iyisin,
Nefret ettiklerin kadar kötü..
Ne renk olursa olsun kaşın gözün,
Karşındakinin gördüğüdür rengin..
Yaşadıklarını kâr sayma:
Yaşadığın kadar yakınsın sonuna; ne kadar yaşarsan yaşa,
Sevdiğin kadardır ömrün..
Gülebildiğin kadar mutlusun.
Üzülme bil ki ağladığın kadar güleceksin
Sakın bitti sanma her şeyi,
Sevdiğin kadar sevileceksin.
Güneşin doğuşundadır doğanın sana verdiği değer
Ve karşındakine değer verdiğin kadar insansın.
Bir gün yalan söyleyeceksen eğer;
Bırak karşındaki sana güvendiği kadar inansın.
Ay ışığındadır sevgiliye duyulan hasret,
Ve sevgiline hasret kaldığın kadar ona yakınsın.
Unutma yagmurun yağdığı kadar ıslaksın,
Güneşin seni ısıttığı kadar sıcak.
Kendini yalnız hissetiğin kadar yalnızsın
Ve güçlü hissettiğin kadar güçlü.
Kendini güzel hissettiğin kadar güzelsin..
İşte budur hayat!
İşte budur yaşamak,
Bunu hatırladığın kadar yaşarsın
Bunu unuttuğunda aldığın her nefes kadar üşürsün
Ve karşındakini unuttuğun kadar çabuk unutulursun
Çiçek sulandığı kadar güzeldir,
Kuşlar ötebildiği kadar sevimli,
Bebek ağladığı kadar bebektir.
Ve her şeyi öğrendiğin kadar bilirsin,
bunu da öğren,
SEVDİĞİN KADAR SEVİLİRSİN...
ÇEKİN ELİNİZİ BAŞIMIZDAN (YAZAN: GÖNÜL DEVECİ)
Aklımın erdiğince,
bilgimin yettiğince bir kadın olarak sıkıntılarımızı, sorunlarımızı yazmak
istedim. Yazacaklarım tamamen kadınların sıkıntısı diye düşünüyorum.
Ben erkek düşmanı
değilim. Sadece haklarımızın ve sorunlarımızın derdindeyim. Bazen biz kadınları
gereksiz yere onurlandırıp bazen de hiç hak etmediğimiz şekilde inciterek
sorunlarımızı unutturdular. “Kızını dövmeyen dizini döver, kadının sırtından
sopayı karnından sıpayı eksik etmeyeceksin, elinin hamuruyla erkek işine
karışma.” gibi birçok örnekler vardır. Ya da “kız evladı, öz evlat, yuvayı dişi
kuş yapar, ağlarsa anam ağlar, gayrısı yalan ağlar, cennet anaların ayaklarının
altında.” gibi avutucu sözlerle avutmuşlar bizi. Canımızı, gözümüzü kırpmadan
verebileceğimiz vatana; “anavatan, anayurt, ana cadde.” gibi sıfatların olduğu
benzetmelerle de onurlandırmışlar bizi. Oysaki biz ruhumuzu okşayacak “laf olsun.” Şeklindeki doyumdan çok kanunlar
önünde eşit olmak istiyoruz. 2. yurttaş olmak istemiyoruz. Atatürk’ümüzün
kurduğu cumhuriyetin Türk kadınını görmek istediği yerdeki Laik Cumhuriyet
adını korumak istiyoruz.
Siyasetçiler çekin
elinizi başımızdan. Örtümüzle değil, beynimizle hak ve sorunlarımızla gündeme
gelelim. Türkiye büyük millet meclisi hepimizin; sizin tekelinizde değil.
Dönelim biz kadınlara. İğneyi kendimize çuvaldızı karşımıza batıralım. Biz
kadınlar niçin haklarımıza sahip çıkmıyoruz? Haklarımızın alınması ile ilgili
mücadeleyi düpedüz erkeklerin lütfuna bırakmışız. Onlar ne derse, ne kadar ne
verirse onunla yetinmişiz. Biz eğitimimizle niçin gündeme gelmiyoruz?
Çoğunluğumuz babanın, ağabeyin; yani aile erkeklerinin kararıyla ya da,
eşimizin onayıyla işe girebiliyoruz. Bu bile okuyan, kırsaldan kente gelebilen
şanslı kadınların elde edebildiği bir hak.
Hatırlıyorum da,
eskiden rengarenk, çeşit çeşit başörtüleri genç kızların çeyiz sandıklarının
vazgeçilmeziydi. Başörtülü bir kadın gördüğümüzde, “abla, teyze ya da, anne.”
diyerek saygı gösterirdik. Çocukluğunu epeyce yaşamış bir kişi olarak hiçbir
gün başörtüsünün midemi bulandırdığını, sinirimi bozduğunu hatırlamıyorum.
Hatta gündemimde bile değildi. Bence o zamanlar başı açıklık eğitimin,
okumuşluğun; yani aydın insanların simgesiydi. Ne zaman başı açık birini görürsek,
onun etrafını sarar soru üstüne soru sorardık. Çünkü onlar bizce eğitimin
simgesiydiler. Kimse başının niçin açık olduğunu sorgulamaz ve onu haksız bir
biçimde yargılamazdı. “Keşke biz de böyle olsak”. diye çoğunun aklından
geçtiğinden eminim. Ne biz onları, ne de onlar bizi başkalandırmaz ve
yargılamazdık.
Türk Medeni Kanunu
İsviçre’den alınmıştır. Ne var ki biz İsviçre’deki kadınlardan önce kadın
olarak seçme ve seçilme hakkını elde etmiş; daha o günlerde çeşitli dernekler
kurarak siyasete atılmış ve ilk meclisin oluşumunda bile kadın milletvekilleri olarak
ülkenin yönetiminde söz sahibi olmuşuz.
Ülkemizin tarihine
baktığımızda, Cumhuriyet kazanımlarının yok olmaya başlamasıyla birlikte, kadın
hakları da hızla gerilemiş, kadının kazanımları ellerinden alınmış, kadın evine
hapsedilmiş, işten ve eğitimden çekilmiş; bunlar yetmiyormuş gibi şekli
baskılar başlamıştır.
Günümüze
geldiğimizde seçim meydanlarında, televizyonlarda, mecliste, siyasetçiler ne
zaman dara düşseler başörtüsünü gündeme getirip suni gündem yaratıyorlar.ve hiç
gündemden düşürmedikleri için de dardan çıkma malzemesi olarak yedeklerinde tutup
kullanıyorlar.
Seksenlerden sonra
bu baskılar iyice yoğunlaşıyor ve bizlere de iyice kabul ettiriliyor. Bizlerse
bu yanlış tavrı sessiz sedasız izliyoruz. Biz kadınlar birlik olup sesimizi
duyurmuyoruz. Gerek kadın örgütleri, gerekse kadın siyasetçilerimiz, kadınlar
adına bizler de mecliste, eğitimde, işte varız. Bunlar önce bizim insan
olmaktan ötürü haklarımız; yani bizler de “hayatın içindeyiz.” diye
haykırmıyoruz. Bizi sadece oy veren kişiler olarak görmeyin. Biz de eğitimde,
istihtamda, ülkenin yönetiminde söz ve karar sahibi olmalıyız. Bizim gerçek
taleplerimiz var. Bu talepler her şeyden önce bizim anayasal haklarımızdır. Biz
kadınlar olarak eğitim, iş, yönetim konularında gündeme gelebiliriz. Bu aslında
bizim elimizde. Eğer Kadınlar olarak birliği sağlayıp direnebilsek, bunların
hiç birisi olmayacak şeyler değil. Yeter ki biz olduğumuz yeri bilelim.
Durduğumuz yerde sağlam duralım.
Bazen düşünüyorum,
ülkemiz nüfusunun yarısını kadınlar oluşturmakta. Şöyle bir yöntem kullanılamaz
mı? Oy verme zamanlarında bizleri sadece oy veren olarak gören anlayışa karşı
birleşip sandığa topluca gitmememiz halinde, ortamı allak bullak etmez miyiz?
Eylemlerin en kalıcısını gerçekleştirmiş olmaz mıyız? Bu sorunun cevabını bile
kendim veriyorum. Elbette ki evet. Kazanım yüzde yüz bizim lehimize olacaktır.
Şöyle haykıralım mı kadınlar? “Bizim derdimiz başörtüsü değil. Çekin elimizi
başımızdan.” Biz iş istiyoruz. Okumak istiyoruz. Ekonomik güvence istiyoruz.
Kendi kararımızla özgürce evlenmek istiyoruz. Aydın, üretici anne olmak
istiyoruz. Kendimizi haklarımızla güvencede hissedebileceğimiz, sağlıklı kanunlar
istiyoruz.
Ben mayo giydiğim
ya da, açık giyindiğim için mahalle baskısı görmek istemiyorum. Çünkü ben
kimsenin açık ya da, kapalı olduğuna hiçbir şekilde müdahale etmiyorum. Ama
onlar bana “emekli de olmuşsun, niçin kapanmıyorsun?” diye baskı yapma hakkını
kendilerinde buluyorlar. Bu konuda uyardığımda ise, “biz seni düşünüyoruz.” diyorlar.
Haklılar da. Çünkü başımızdaki liderler durmadan başörtüsüyle uğraşıyorlar.
Hiçbir şekilde düşünmüyorlar. Oysa ki biz şiddete maruz kalıyoruz, eziliyoruz, horlanıyoruz.
Kendi başımıza karar veremiyoruz. Hayati kararlar alamıyoruz. Töre
cinayetlerinde faturaları biz kadınlar ödüyoruz. Sığınma evlerine, Morçatıya
biz muhtaç oluyoruz.
Sorunlarımız
saymakla bitmez aslında. Bu kadar sorunlarımız varken neden sadece başımız ve
örtüsüyle uğraşıyorlar? Bir türlü anlayamam. Biz kadınlar bu kadar örgütsüz, bu
kadar zayıf mıyız? Keramet başörtüsünde olsaydı eğer, herkes seve seve başını
örterdi. Oysa siyasetçilerimiz de bunun böyle olmadığını biliyorlar. Bunu bir
simge olarak kullanıyor ve gündemi saptırmanın bir yöntemi olarak görüyorlar.
Bu konuda da akıllı davranıp dini istismar ederek kullanıyor ve insanların
zihinlerini allak bullak ediyorlar. Oysa gerçek Müslümanlar çok iyi bilirler ki,
açık olmak ne namaza, ne oruca, ne de başka ibadetlere engeldir.
Ben açık bir kadın olarak
bütün ibadetlerimi gerçekleştiriyorum. Hiç de mani olmadığını biliyorum. Kızımın
başörtülü ya da açık olması benim hiç derdim değil. Benim derdim; onun sağlam
adımlarla yarınlara yürümesidir. Toplumda söz ve karar sahibi olmasıdır.
Verilenlerle değil,
gerçekte elde ettiğimiz haklarımızla yaşayacağımız günlere kavuşmamız
dileğiyle. Unutmayalım doktor olmak da, ilaç da, reçete de, tedavi görmek te;
hepsi bizim elimizde. Yani kadınların örgütlü olmalarına bağlı diye
düşünüyorum. Keşke biz kadınlar coşkun akan sel olabilsek. Belki sesimizi
duyururuz. Coşkun sel; damlaların bir araya gelip coşmasıdır. Coşarken engel
tanımaz bendini yıkar. Hedefi; dereye, ırmağa, nehire, sonunda denize
kavuşmaktır. Deniz de kayıklara, yatlara, vapura, gemiye yatak olur. Yüzme;
bilen insanlara zevk, bilmeyenlere mezar olur. Damla olarak kalsaydı eğer,
varlığını hissetmezdik. Bunlardan da anlıyoruz ki, tek başımıza yol alamayız
kadınlar. Meydanı boş bırakmayalım. Köylü köyünde, kentli kentinde bir araya
gelelim. Güçlü bir örgütlenme; ancak bizim haklarımızın alınması ve
sorunlarımızın çözümünün anahtarı olur. Haklar birlikle alınır, düğünler
şenlikle olur. Haydi, kadınlar birliğe. Birlikten dirlik doğar. Ağlamayan
çocuğa meme yoktur. Sığınağımızdan çıkalım. Meydanları coşkun sel gibi yıkalım.
Bendimizi aşalım. Anamız, ablamız, kızımız, kendimiz için aydınlık günlere, hak
ettiğimiz kanunlara kavuşalım. Bulutsuz, güneşli, aydın günler dileğiyle.
BEYNİMİZİN KÜRELERİNDE KADIN ve ERKEK (YAZAN: ŞULE AKDAĞ)
Beynimiz;
bedenimizin en yetkili organıdır. Tüm fiziksel hareketlerimiz, duygularımız,
düşüncelerimiz ve davranışlarımız onun kontrolünde aktive olur.
Bu
Ana organın çalışması, beynimizin iki yarım küresiyle gerçekleşmektedir. Biri
sol yarım küre, diğeri ise sağ yarım küredir. Bu iki kürenin gelişiminde,
öğrendiklerimiz ve yaşam deneyimlerimiz önemli bir rol oynar. Beynimizin hangi
tarafının daha çok geliştiğinin analizini ve yorumunu yapabilmek için yarım
kürelerin temel özelliklerini bilmemiz gerekir.
Sol Beyin
*Mantık Yürütür.
*Lineer Düşünür.
*Sınıflandırır, İsimlendirir,
*Dizer, Listeler Yapar
*Analiz Eder.
*Yapı İnceler.
*Matematiksel İşlemler Yapar.
*Bilinçli Hareket Eder.
*Dili Doğru Kullanır.
*Detayları Görür.
*İnceler Ve Odaklanır.
*Bütünü Değil Parçayı Görür.
*Sistemli Ve Disiplinli Çalışır.
*Objektif Davranır..
*Mantık Yürütür.
*Lineer Düşünür.
*Sınıflandırır, İsimlendirir,
*Dizer, Listeler Yapar
*Analiz Eder.
*Yapı İnceler.
*Matematiksel İşlemler Yapar.
*Bilinçli Hareket Eder.
*Dili Doğru Kullanır.
*Detayları Görür.
*İnceler Ve Odaklanır.
*Bütünü Değil Parçayı Görür.
*Sistemli Ve Disiplinli Çalışır.
*Objektif Davranır..
Sağ Beyin
*Hayal Eder...
*Duyduklarını Unutmaz.
*Hisseder.
*Koku Almak, Tat Almak onun için önemlidir
*Sezgilerini Kullanır.
*İçgüdüleri Kuvvetlidir.
*Yaratıcıdır.
*Sübjektiftir.
*Boyutları İyi Algılar.
*Ritim Duygusu Gelişmiştir
*Bir Bütün Olarak Görür.
*Duygularıyla Hareket Eder
*Duyduklarını Unutmaz.
*Hisseder.
*Koku Almak, Tat Almak onun için önemlidir
*Sezgilerini Kullanır.
*İçgüdüleri Kuvvetlidir.
*Yaratıcıdır.
*Sübjektiftir.
*Boyutları İyi Algılar.
*Ritim Duygusu Gelişmiştir
*Bir Bütün Olarak Görür.
*Duygularıyla Hareket Eder
Yukarıda özelliklerini
saydığım bu kürelerin gelişimi ve kullanımı, kişiden kişiye ve içinde
bulunduğumuz duruma göre değişiklik gösterir. Siz de yazımın sonunda yer alan
kısa testi kendinize uygulayarak beyninizin hangi yarım küresinin daha çok
geliştiğini anlayabilirsiniz.
Yani ya sağ, ya sol
yarım küreniz daha çok gelişmiştir, ya da her iki yarım küre de aynı derecede
gelişmiştir. Eğer iki kürenin gelişimi eşitse, şanslı olduğunuzu söylemek
mümkün.
Bu tablonun objektif ve
sağlıklı olarak yorumlanabilmesi için hiç kuşkusuz araştırma yapılması gerekir.
Elimizde bir araştırma bulunmadığı için deneyimlerden yola çıkarak yorum
yapmaya çalışacağım. Görüşlerime Katılıp katılmamayı ise tamamen siz değerli dinleyenlerin
düşüncelerine bırakıyorum.
Lamark’ın; “ Kullanma ve Kullanmama Kuramına Göre”; hangi
organımızı daha etkin kullanırsak, o organın diğer organlara göre daha çok
geliştiğinden söz edebiliriz. Örneğin, görme engelliler, görme duyularını
kullanamadıkları için işitme duyu organını daha çok kullanmaktadırlar.
Dolayısıyla kulakları daha duyarlı olmaktadır. Halk arasında da bu durum, görme
engellilerin kulaklarının doğuştan daha duyarlı yaratıldığı şeklinde yanlış bir
biçimde yorumlanmaktadır.
Çoğumuzun katıldığı
bazı genel inanışlar vardır. Hoşumuza gitsin ya da gitmesin, bu inanışların
bazıları ne yazık ki gerçektir. Örneğin, kadınların daha çok duygularıyla
hareket ettikleri, erkeklerin de olaylar karşısında daha çok mantık yürütebildikleri
gibi.
Ailelerin çocuk
yetiştirme tarzları, toplumun bakış
açısı, deneyimler aracılığıyla öğrendiklerimiz, beynimizin daha çok hangi yarım
küresinin gelişmesinde ve kullanılmasında etkili olabiliyor. Mühendislik
bölümlerinin çoğunda erkek öğrenciler kız öğrencilere oranla daha fazladır.
Çünkü onları yetiştirirken biz yönlendiririz. Kız çocukları duygusal oldukları
için her şeye ağlayabilirler. Bunu doğal karşılarız. Erkek çocuğu korktuğu için
ağladığında, ayıplama ve şaşkınlık ifadeleriyle “erkek adam korkmaz ve
ağlamaz.” Deriz. Erkekler aile kurduklarında eşlerin çoğu, erkeklerin
duygularını ifade etmediklerinden yakınırlar. Erkeklere yakınacağımız yerde,
çocuk yetiştirme biçimini sorgulayabilsek, haksız yere suçlananlar da rahat
edecektir.
Aynı şekilde görme
engelliler de daha çok beyinlerinin sol yarım kürelerini geliştiriyorlar. Çünkü
ezberlemeyi, ayrıntıları akılda tutmayı konumları gereği daha çok kullanıyorlar
Öğretilenlerin etkisiyle Kadınların daha çok sağ, erkeklerin ise daha
çok sol yarım kürelerinin geliştiği söylenebilir. Her
iki kürenin kullanımı hiç kuşkusuz son derece işlevseldir. Sorun; bir tarafın
ısrarla daha çok kullanılmasıdır. Hangi koşulda olursa olsun sürekli aynı
tutumu sergilemek, özellikle kişiler arası iletişimde ve kadın-erkek
ilişkilerinde işe yaramamaktadır. Erkekler sağ yarım kürelerini, kadınlar da sol
yarım kürelerini etkili kullanmayı öğrenerek ilişkilerini ve duruşlarını
dengeleyebilirler. Kadın-erkek ilişkilerinde iki kürenin kullanımını daha net
açıklamak amacıyla yaşadığım bir deneyimi sizlerle paylaşmak istiyorum.
Trafiğin çok yoğun
olduğu bir gün bir çiftin bulunduğu bir arabaya binmiştim. Biraz yol aldıktan
sonra önümüzdeki taksinin kamyona çarptığını fark ettik. Taksideki çocuk kanlar
içindeydi. Aynı arabada olduğum kadın, “tüh çocuk ne kadar acı çekiyordur.”
Derken; erkek de, “ambulans gecikecek. Hemen hastaneye yetişmesi lazım.”
Diyordu. Bu olayda işlevsel olan erkeğin tepkisiydi. başka bir deyişle sol
yarım küre aktive olmuştu.
Durumun tersi bir
örnek. Kadın çok sevdiği bir işte çalışmaktadır. Ancak sürekli eşine iş
yerindeki ilişkilerden yakınır. Erkek, “o zaman işini değiştirelim.” Der. Bu
öneri hiç işe yaramaz. Çünkü kadın işini değiştirmek istememektedir. Başka bir
deyişle aktive olan sol yarım küredir ve bu durumda işlevsel değildir. Kadının
işini değiştirmesi, mantık yürütülerek ortaya çıkan bir öneridir. Burada
yapılması gereken, kadının sıkıntılarıyla ilgili sözler söylenmesidir.
Kendimizi değiştirmek ve geliştirmek istiyorsak,
işe önce bir birey olarak ve sonra da bir kadın-erkek olarak kendimizi
tanımakla başlayabiliriz. Daha sonra işe yaramayan yöntemleri kullanmaktan
vazgeçmeyi öğrenmemiz gerekir. Ama alışkanlıklardan kurtulmayı öğrenmenin çok
zor olduğu da unutulmaması gereken bir gerçektir. Zoru başarmak ise, yaptığımız
işin sonunda en çok keyif aldığımız önemli bir kazanım olacaktır. Özellikle kadınlar
sol yarım küreyi kullanmayı öğrenirlerse, yaşamları daha az yıpratıcı olacak ve
hedeflerine daha kısa bir sürede ulaşacaklardır. Değişimi ve gelişimi önce
kendi içimizde başlatmalı ve daha sonra da bu yeniliği ilişki kurduğumuz birey
ve gruplara yaymalıyız.
BEYNİNİZİN HANGİ TARAFI DAHA ÇOK GELİŞMİŞ?
1-OKULDAYKEN HANGİ
DERSLERİ DAHA ÇOK SEVERDİNİZ?
A-TÜRKÇE, RESİM, SOSYAL
B-FENLE İLGİLİ OLANLARI.
2-HANGİ
TİP SPORLARI YAPMAKTAN HOŞLANIRSINIZ?
A-TEK BAŞINA YAPILANSPORLARI.
B-TAKIM SPORLARINI.
3-GÖRDÜĞÜNÜZ
RÜYALARI NE SIKLIKLA HATIRLARSINIZ?
A-SIK SIK.
B-ENDER OLARAK YA DA HİÇ.
4-ELLERİNİZİ
VE MİMİKLERİNİZİ, KONUŞURKEN NE KADAR KULLANIRSINIZ?
A-ÇOK KULLANIRIM.
B-ÇOK AZ KULLANIRIM.
5-İKİ
ELİNİZİN PARMAKLARINI BİRBİRİNE GEÇİREREK KAPATIN. HANGİ ELİNİZİM BAŞPARMAĞI
ÜSTTE KALIYOR?
A-SAĞ
B-SOL.
6-ŞU
AN SAATİN KAÇ OLDUĞUNU TAHMİN EDİN. ŞİMDİ SAATE BAKIN, YANILMA PAYINIZ NE KADAR?
A-ON DAKİKADAN FAZLA
B-ON DAKİKADAN AZ.
7-AŞAĞIDAKİLERDEN
HANGİSİNİ DAHA KOLAY HATIRLARSINIZ?
A-İNSANLARIN YÜZLERİNİ.
B-İNSANLARIN İSİMLERİNİ.
8-İKİ
GÖZÜNÜZÜ AÇIK TUTARAK ELİNİZDEKİ KALEMİ, BİR CAM KENARI VEYA KAPI KENARI İLE HİZALAYIN.
SONRA SOL GÖZÜNÜZÜ SONRA SAĞ GÖZÜNÜZÜ KAPATIN. HANGİ GÖZÜNÜZÜ KAPATINCA KALEM
DAHA AZ OYNUYOR?
A-SOL GÖZÜMÜ KAPATINCA
B-SAĞ GÖZÜMÜ KAPATINCA.
SONUÇ:
“A” LARIN SAYISI FAZLA İSE, SAĞ BEYNİNİZ DAHA
FAZLA GELİŞMİŞTİR.
“B” LER FAZLA İSE. SOL BEYNİNİZİN DAHA FAZLA
GELİŞTİĞİNİ GÖSTERİR.
ATATÜRK ve KADIN (YAZAN: DENİZ ÖZYAVUZ)
“Ey Türk kadını sen
yerlerde sürünmeye değil omuzlarda gezdirilmeye layıksın”, diyerek atamız
kadına ne kadar önem verdiğini göstermiştir. Türk tarihine bakıldığında,
Türklerin kadınına ne kadar değer verdiğini görürüz, erkeklerle eşit haklara
sahip olan Türk kadını devlet yönetiminde hakanların yanında da söz hakkına
sahiplerdi.
Kadının sosyal
hayatın başlangıcı olan aile hayatının toplumun psikolojik ve sosyal yapısının şekillenmesinde
önemli bir payı vardır. Türk kadını Osmanlı döneminde ikinci sınıf vatandaş
durumuna düşürülmüş, hakları elinden alınmıştı fakat atamız Türk kadınına geçmişteki
saygınlığını geri vermiştir.
Ailenin temeli olan
Türk kadınına medeni ülkeler seviyesinde olunabilinmesi için eşitlik haklarını vermek
istemiş, kadınların daha rahat yaşayabilmeleri ve erkeklerle eşit haklara sahip olmaları için Cumhuriyetin
kuruluşunun hemen ardından medeni yasaları çıkartarak eşitlik haklarını
vermiştir. Bu hakları alan Türk kadını hayat içerisindeki yerini alarak, her
meslekte çalışabilmiş hatta millet vekili, bakan, başbakan bile olmuştur.
Avrupa ülkelerinde
hatta Amerika’da bile verilen kadın hakları mücadeleleri o kadar yoğunken bizim
ülkemizde Atatürk tarafından batılı ülkelerden önce kadınlarımıza hak ettikleri
hakları 1926 yılında Türkiye büyük millet meclisince kabul edilen ve yürürlüğe
giren medeni kanun ile bin yıl önce kaybettiği, eşitlik hakkı verilmiştir.
Artık Türk kadını
kişiliğini bulmuş, güç kazanmış ve erkeğiyle birlikte sosyal faaliyetlere katılmaya
hazır olmuştur.
Seçme ve seçilme hakkını
alan kadın, 3 Nisan 1930 da belediye seçimlerine katılmaya hak kazanmıştır.
1931 yılında ilk
kez tıp dünyasında da varlığını göstermiş, 4 Mayısta ilk toplantısını yapan
TBMM, 26 Ekim 1932 yılında yürürlüğe giren yasayla da muhtar köy kuruluna seçme
seçilme, 8 Ekim 1934 yılında da kabul edilen, 5 Aralık 1934te de yürürlüğe giren
kadınlara bütün haklar milletvekili seçme ve seçilme hakkının tanınmasıyla
verilmiş oluyordu.
Atatürk’ün kadın hakları
hakkındaki görüşleri, dünya aydınlarının ve birleşmiş milletlerin yaymaya
çalıştıkları kadın hakları, Atatürk tarafından yıllar önce uygulamaya
konulmuştur Atatürk, Cumhuriyettin ilanından dokuz ay önce, Şubat 1923’de şöyle
demiştir: “Bizim toplumumuzun başarısızlığının nedeni, kadınlarımıza karşı
gösterdiğimiz ilgisizlikten ileri gelmektedir. Yaşamak demek, faaliyet demektir.
Bundan dolayı sosyal toplumun bir organı faaliyette bulunurken, diğer bir
organı işlemezse o sosyal toplum felçlidir”.
Atatürk, çağdaş bir
düşüncenin ürünü olan bu sözlerle, kadının yerini belirlemiştir.
1923 yılında, Konya’da
yaptığı bir konuşmada: “Dünyada hiçbir milletin kadını, ben Anadolu kadınından
fazla çalıştım, milletimi kurtuluşa ve zafere götürmekte Anadolu kadını kadar
emek verdim diyemez”, demiştir.
Atatürk, 30 Mart
1923’de ,vakit gazetesinde yayınlanan bir beyanatında: “insan topluluğu kadın ve
erkek denilen iki cins insandan oluşur; bir parçasını ilerletelim, ötekini ihmal
edelim de kütlenin bütünü ilerleyebilsin, mümkün müdür ki bir cismin yarısı
toprağa bağlı kalırken, öteki yarısı göklere yükselebilsin”, demiştir.
Atatürk, kadınların
giysisine de önem vermiş ve bir konuşmasında şöyle demiştir: “Bazı yerlerde
kadınlar, başlarına bir bez ya da peştamal örtmüşler, yanlarından geçerken erkeklere
arkalarını dönmüşler ya da yere yumulmuşlar. bu tavrın manası neye delalet eder?
Medeni bir millet anası, bir millet kızı için bu garip şekiller, bu vahşi
vaziyet nedir? Bu hal milleti çok gülünç gösterir ve derhal düzeltilmelidir”, der.
1925
yılında da Atatürk, İnebolu gezisinde de, kadınlar için
derki: “onlar yüzlerini cihana göstersinler ve gözleriyle cihanı dikkatle görebilsinler.
Bunda korkacak bir şey yok”. 31 Temmuz
1932’de, Türkiye güzeli Keriman Halis’in, Belçika’da yapılan yarışmada dünya
güzeli seçilmesi üzerine, Atatürk ona Ece adını verir.
Atatürk, kadınlara
ne kadar önem verdiğini, her alanda göstermiştir. onların haklarının erkeklerle eşit olmalarını sağlamıştır.
Kadın haklarını, medeni ülkelerden önce, Türk kadınlarına sunmuştur.
İtalya’da 1948 de,
Japonya’da, 1950 de medeni kanunu aldığımız İsviçre’de 1971’de seçme,seçilme haklarını
almışlardır. İsveç ve Danimarka’da farklı değildir. Aslında böyle bir lidere
sahip olduğumuz için, sadece kadınlar değil, tüm Türk milleti olarak gurur duymamız
gerekiyor. Fakat şu anki yaşadığımız yıllara baktığımızda, biz kadınlar öyle
sanıyorum ki, elimizde olan haklarımızı, kendimize layık görmeyerek, her türlü kazanılmış
haklarımızdan, vazgeçmek üzereyiz.
Görünen o ki,
kadınlarımız, modern ve çağdaş olmaktan rahatsızlık duyarak, Cumhuriyet öncesi şeriat
düzenini özlüyor; çarşaf ve peçe içine girmek, biz kadınların ve ülkemizin geleceğini
karartacaktır. Batılı ülkelerden önce aldığımız haklarımızı geri teslim ederek
bir çok ülkenin gerisinde kalacağız. Bunu, sevgili Ulu Önderimiz’in şu
sözleriyle örneklendirmek istiyorum:
“Kadınlarımız için
asıl mücadele alanı, asıl zafer kazanılması gereken alan biçim ve kılıkta. Çarşaf
ve peçe altındaki Türk kadınını, artık tarihte aramalı”, diyor.
Fakat bugünkü, Türkiye’de ise tam olarak
tersini yaşamaktayız; acaba Türk kadını, özünde bulunan bağımsızlık ve mücadeleci
ruhunu mu kaybediyor?
KİBELE TANITIM
Kibele, Altınokta Körler Derneği tarafından 3 ayda bir sesli olarak çıkarılan kadın dergisidir.
Kibele’nin amacı; görme engelli kadınları, yaşadıkları sorunlar ve çözüm yolları konusunda bilinçlendirerek harekete geçirmek ve diğer kadınların, görme engelli kadınlar hakkında bilgi edinmesini sağlamaktır.
Dergide;
—AKTİF KADINLAR
—MÜCADELE YOLCULARI
—ENGELLİ KADIN GÜNDEMİ
—ÜLKEMİZDEN KADIN GÜNDEMİ
—DÜNYADAN KADIN GÜNDEMİ
—YASAL HAKLARIMIZI ÖĞRENELİM
—ÇALIŞMA YAŞAMINDA KADIN
—EVDEN DÜNYAYA
—KADIN VE SAĞLIK
—AİLEM VE BEN
—BAŞARIYA İMZA ATANLAR
—TARİHİN UNUTTUKLARI
—KONUŞAN KALEMLER
—İPEK SESLENİŞ
—KADIN ÖRGÜTLERİ
—KADIN DÜNYASINDAN KİTAPLAR
—ŞARKILARDA KADINLAR
gibi köşeler ve görme engelli kadınların özgün yazıları yer almaktadır. Kibele’de kadın teması ile ilgili söyleşiler de bulunmaktadır.
Kibele, 650 abonesine CD olarak posta yolu ile gönderilmektedir. Aboneler arasında erkek dinleyiciler de bulunmaktadır ve kadın konulu yazılarıyla Kibele’ye katkı sağlamaktadır.
Kibele, kadınlarla ilgili yazılara ve destek amaçlı reklâmlara açıktır.
İlgiyle dinleyeceğinizi umuyor, her türlü desteğinizi bekliyoruz.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)